Devlet soyulurken sessiz kalanlar da suçludur
Devletin bekasına yönelik tehditler ve içerideki çürümüşlük.
Özgür Özel’in sokağa çağrısı sadece bir siyasi hamle midir, yoksa belli bir amaca mı hizmet etmektedir? Türkiye’de sokak çağrılarının nelere yol açtığı çok iyi biliniyor. 6-7 Ekim olayları, Gezi kalkışması, 15 Temmuz ihaneti… Tüm bunlar gösterdi ki sokak siyaseti, halkı provoke edenlerin elinde bir kaos aracı haline gelebilir. CHP’nin son dönemde izlediği politikalar, devleti zayıflatmayı mı amaçlıyor, yoksa muhalefet yapmak adına bilinçsiz bir savruluş mu?
Ancak burada esas mesele, yalnızca muhalefetin değil, hükümetin de aynaya bakması gerektiğidir. Bir ülkede iç tehditler sadece dış destekli hareketlerle sınırlı değildir. Devleti içten kemiren, kendi zenginliğini ve iktidarını korumak için her türlü çarpıklığa göz yuman bir anlayış da büyük bir tehdittir.
Sızmaları kim yönetiyor, kim izliyor?
Osmanlı’dan bugüne kadar en büyük zaaflarımızdan biri, içimize sızan ve devleti içeriden yönlendiren yapılara karşı yeterince uyanık olmamak olmuştur. Türkiye’de kritik noktalar kimlerin elinde? Bürokrasi, medya, sermaye, yargı, güvenlik kurumları… Gerçekten yerli ve milli mi? Yoksa geçmişten beri belirli yapıların elinde mi şekilleniyor?
Karanlık oyunlara karşı uyanması gereken bir millet olmalıyız
Türkiye’de muhalefetin, özellikle de CHP’nin son dönemdeki tavrı, aslında sıradan bir siyasi söylem değil, daha büyük bir planın parçasıdır. Özgür Özel’in sokak çağrısı, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini hiçe sayan bir provokasyondur. Sandıkta kazanamayanların, sokakta kaos çıkararak ülkeyi yönetilemez hale getirme çabası, milletin iradesine bir darbe girişimidir.
Böylesi bir girişim, CHP’ye kayyum atanmasını gerektirecek kadar ciddi bir meseledir.
Peki, sadece muhalefetin sokak çağrısı mı?
Asıl tehlike, yıllardır devletin her kademesine sinsice sızan ihanet odaklarıdır. Yunan, Rum, Siyonist ve Sabatayist yapılar, sadece isim değiştirerek yollarına devam etmiş, en kritik noktaları ele geçirmiştir. Geçmişte olduğu gibi, bugün de “bizdenmiş gibi” görünen ama millete ihanet eden bu yapılanmalar, devletin içine kadar nüfuz etmiştir.
Önce iç temizlik şart!
Eğer bir devlet güçlü olmak istiyorsa, önce kendi içindeki hainlerden kurtulmalıdır. Devletin kritik noktalarında oturan bazı bürokratlar ve siyasiler, kısa sürede akıl almaz servetlere kavuşmuştur. Sormak lazım; Bu kadar yüklü sermayeyi nereden buldunuz?
Devleti yöneten bazı isimler nasıl bu kadar hızla zenginleşti?
Millet açlık sınırında yaşarken, birkaç yıl içinde servetlerini katlayanlar nasıl hesap vermiyor?
MASAK ve yargı mekanizmaları, sadece muhalefete değil, hükümet içindeki hırsızlara da hesap sormalıdır. Adalet, ancak herkes için işlediğinde gerçek olur. Aksi halde, sadece güçlünün haklı olduğu bir düzen kurulur ki bu da bir milletin çöküşüne neden olur.
Önce içimizdeki çapulculardan kurtulmalıyız. Hükümet, Rum, Sırp, Yahudi kökenli kim varsa temizlemeli, ardından sokakta provokasyon yapanları etkisiz hale getirmelidir.
FETÖ’nün yeni versiyonu: eko fenomeni
FETÖ’nün devlete verdiği zarar hâlâ tam anlamıyla temizlenmiş değilken, yeni bir yapı inşa edilmeye çalışılıyor. Ekrem İmamoğlu’nun Karadenizli olması nedeniyle korunması, adaletsizliğin en büyük örneklerinden biridir. Eğer gerçekten FETÖ ile bağlantılı ise, neden hâlâ müdahale edilmiyor? Kimse dokunulmaz olmamalıdır.
Devleti ve milleti soğana çevirenler kim olursa olsun hesap vermelidir!
Siyaset, kişisel servet artırma aracı değildir. Koltuklara oturan herkes, milletin gözü önünde hesap vermelidir. Eğer biri beş yılda zenginleşmişse, tüm mal varlığı incelenmeli, haksız kazanç elde ettiyse el konulmalıdır.
Bugün ülke, içeriden ve dışarıdan kuşatılmış durumda. Hainler içerideyken, dışarıdaki düşmana karşı zafer kazanılmaz. Önce içerdeki pisliği temizlemek zorundayız!
“Bu millet, kendisini sömürenleri affetmez. Kendi içinden çıkan hainlere karşı uyanmazsa, bir gün başkalarının kölesi olmaya mahkûm olur.”
Koltuğa oturduktan sonra birdenbire serveti katlanan bürokratlar kimler?
Siyasi gücünü kullanarak ihale alanlar, devlet teşvikleriyle semirenler nasıl korunuyor?
Bugün MASAK, yargı, emniyet bu soruların peşine neden yeterince düşmüyor?
Devletin kasasını boşaltanlar sadece dışarıdan gelen ihanet şebekeleri değil, içeride devlet imkanlarını sömürenlerdir. Bu yüzden hesaplaşma önce içeriden başlamalıdır. Kimse dokunulmaz değildir!