TÜSİAD ve “Gölge İktidar” Tartışması: Kim Yönetiyor, Kim Denetleniyor?
Türkiye’de görünmez iktidar tartışmaları hiç bitmez. Her dönem, perde arkasından ülkeyi yönettiği iddia edilen bir “güç merkezi” çıkar karşımıza. Bugün bu tartışmanın odağında çoğu zaman TÜSİAD gibi büyük sermaye grupları bulunuyor.
Peki gerçekten bir “gölge iktidar” var mı, yoksa devletle sermaye arasındaki tarihî gerilimin doğal bir yansıması mı bu?
Sermaye, Devlet ve İktidar İlişkisi
1971’de kurulan TÜSİAD, Cumhuriyet’in ikinci yarısında sanayileşen burjuvazinin sesi olarak doğdu. Vehbi Koç, Sakıp Sabancı gibi isimlerle özdeşleşen bu yapılar, devletin ekonomik yönelimlerinde söz sahibi olmayı hedefledi.
Zamanla sadece sanayi değil, medya, eğitim, dış politika konularında da görüş bildirir hâle geldiler. İşte bu noktada “danışman” rolü ile “yöneten” rolü arasındaki çizgi bulanıklaştı.
28 Şubat Sendromu: Sivil Görünümlü Baskı
28 Şubat süreci, bu bulanıklığın en belirgin olduğu dönemdi. Medya, sermaye ve askerî bürokrasi; “laik düzeni koruma” kisvesi altında siyaseti dizayn etti. TÜSİAD da o dönemde hükümete karşı bildiriler yayınlayarak, bir “sivil baskı unsuru” olarak algılandı.
Bu süreç, toplum hafızasında “iş dünyası da darbe yapabilir” algısını kalıcı hâle getirdi.
15 Temmuz Sonrası Yeni Dönem
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra devlet, güvenlik reflekslerini yeniden tanımladı. TÜSİAD ise bu kez farklı bir pozisyon aldı: Darbeye karşı demokrasi vurgusu yaptı. Ancak halkın gözündeki “güçlü ama denetlenmeyen yapı” algısı değişmedi. Çünkü mesele artık sadece darbeyle değil, ekonomik operasyonlarla da ilişkilendiriliyordu.
Fiyat, Stok, Kur, Algı: Yeni Silahlar mı?
Bugün birçok vatandaş “ekonomiyi kim manipüle ediyor?” sorusunu soruyor.
Fahiş fiyat artışları, ani kur dalgalanmaları, medya üzerinden oluşturulan karamsar hava… Bunlar, siyasi iradeyi zayıflatmanın yeni yöntemleri olarak görülüyor.
Ama burada dikkatli olmak gerekir: Piyasalar karmaşık yapılardır; fiyat ve kur sadece bir grubun düğmesine basmasıyla değil, global ekonomi, beklentiler ve psikolojiyle şekillenir.
Ancak bu durum, denetimsiz güçlerin halkı etkileme kapasitesini yok saymamızı da gerektirmez.
Ne Yapmalı?
Rahatsızlık meşrudur. Ancak çözüm “yıkmak” değil, kuralları güçlendirmektir.
Gerçek bir reform, beş temel adımla gelir:
Şeffaflık: TÜSİAD ve benzeri kuruluşların finansal ve lobi faaliyetleri kamuya açık olmalı.
Denetim: Bağımsız kurumlar, piyasa manipülasyonlarını anında tespit edebilmeli.
Siyasi finansman yasası: Partilere, STK’lara kimden, ne kadar para geliyor? Bu görünür olmalı.
Rekabet güvencesi: Büyük sermaye tekelini kıracak KOBİ ve üretici destekleri artırılmalı.
Bağımsız medya: Algı operasyonlarına karşı, farklı seslerin duyulabileceği özgür bir medya ortamı oluşturulmalı.
Gücü Değil, Kuralı Tartışalım
Toplumun öfkesi, sadece ekonomik sıkıntıya değil; “kimin yönettiğini bilememe” duygusuna dayanıyor.
Oysa sağlıklı bir devlet düzeninde iktidar, ekonomi, medya ve sivil toplum birbirini denetler — biri diğerini gölge gibi sarmamalı.
TÜSİAD gibi kurumlar var olmaya devam etmeli; ama halkın üzerinde değil, halkın denetimi altında.
Türkiye’nin ihtiyacı yeni düşmanlar değil, yeni denetim mekanizmalarıdır.
Yıkmak kolay, ama kuralları değiştirmek kalıcı olandır.