Gazze’yi, Filistin’i, Hamas’ı “Yok Saymak”: Washington Zirvesinin Karanlık Yansıması
Trump ile Netanyahu’nun yakın tarihli Washington görüşmesi ve ardından ortaya konulan “20 maddelik” plan, sahadaki gerçekliği yok saymaya dönük tehlikeli bir niyeti gösteriyor: çatışmanın kökenleri, halkın hakları ve tarihsel gerçeklik bir kalemde silinemez.
Bu tür planlar, kağıt üzerinde “çözüm” vaadi taşısa da, sahada insan hayatından, adaletten ve siyasi temsilden vazgeçmeyi normalleştirme riski barındırır.
Beyaz Saray açıklamasına göre plan; ateşkes, rehin takası,
Hamas’ın silahsızlandırılması ve uluslararası denetimli geçici yönetim gibi adımları içeriyor.
Ancak planın en sorunlu tarafı şu: müzakereye dahil olmayan tarafların iradesi yok sayılıyor; Filistin halkı, Hamas’ın tabanı ve Gazze’deki milyonlarca insan doğrudan muhatap alınmıyor.
Barış, tarafların rızasıyla ve adalet temelinde kurulmazsa kalıcı olamaz — bu sefer de tarihî yaraları sarmaz, daha da derinleştirir.

Trump şeytanı ile Netanyahu siyonisti aynı masaya oturdu.
Verdikleri karar şu: “Gazze yok, Filistin yok, Hamas yok!”
Peki kim var?
Kan, zulüm, işgal ve ihanet var.
Var olan tek şey; mazlumların gözyaşı, çocukların çığlığı, yıkılmış evlerin enkazı…
Ey insanlık!
Bu masada alınan kararlar Allah’ın hükmünü değiştirmez.
Mazlumu yok sayanlar, aslında kendi yok oluşlarını imzalamıştır.
Ey zâlimler Unutmayin ki Allah’ın gazabı önce Müslüman kılıklı münafıkların üzerine iner.
Sonra işbirliği yapan zalimlerin.
Ne Trump kurtulur bundan, ne Netanyahu…
Ne de onlara destek verenler.
Bugün Gazze’yi silmeye çalışanlar, yarın tarihten silinecek.
Çünkü zulüm baki değildir, fakat hakikat bakidir.
Trump ile Netanyahu’nun Washington’daki görüşmesinden çıkan mesaj, bölgede barıştan çok gerilimi artıracak nitelikte.
Ortaya konulan plan, Gazze’yi, Hamas’ı ve hatta Filistin’i “yok” sayan bir yaklaşım taşıyor.
Bu anlayış, uluslararası hukuka, tarihsel gerçeklere ve milyonlarca insanın iradesine aykırıdır.
Gazze’de yaşayan halk, ne Amerikan masasındaki pazarlıklara ne de İsrail’in dayatmalarına mahkûm edilebilir. Kalıcı çözüm, tarafların rızası ve adalet temelinde mümkündür.
Netanyahu’nun “ya kabul ederler ya da bedelini öderler” söylemi, çözüm değil tehdittir. Böylesi bir yaklaşım, yeni bir ateşkes yerine yeni felaketlere yol açabilir.
Filistin halkını ve Gazze gerçeğini yok sayarak barış tesis edilemez.
Eğer gerçekten bir çözüm isteniyorsa, bölgenin asli sahipleri sürece dahil edilmeli, insan hakları ve adalet öncelik haline getirilmelidir. Aksi halde bu planlar, tarihe bir “zulüm belgesi” olarak geçmekten öteye gidemez.