İnsan, Gölgeleriyle Barıştığı Kadar Vardır
Kendini tanımanın en büyük yanılgısı sadece “iyi” olduğunu sandığımız yanlarımızla barışık olmamızdır. Halbuki yıldızların en parlak hallerini, gecenin en karanlık zamanında görebiliriz. Işık, karanlığın yokluğunda bir hiçtir, öyle değil mi?
Öyleyse sarılmamız gereken tek yönümüz ışıkla bütünleşen o rengarenk ruh parçamız olmamalı. İnsan, gölgelerini kucaklayabildiği kadar vardır aslında. Bunun ne kadar farkındayız?
Gölgelerimizi fark ettiğimiz an o karanlığın içinde bir anda tamamen boğulacağımızı düşünerek kaçarız çoğu zaman. Fakat gölgelerin içinde göreceğiniz o yıldızlar, galaksiler… Kaçının farkındasınız?
Oysa insan, gülümserken parlayan yanlarıyla olduğu kadar, içinde bir köşede pusup ağlayan o karanlık odadaki çocuğun yansıdığı aynada da insandır. İşte bilinçaltının çalıştığı alan tam da o aynaya yansıyan karanlık odadır. Unutmayın, bilinçaltı, ona savaş açanla değil, onunla el sıkışanla çalışır.
Gölgelerimiz kimi zaman bir “kaygı” ile, kimi zaman “yetersiz” olma şüphesiyle tırmalayıp kanatır içimizi. Kanamaktan, can acısıyla sınanmaktan ürkerek Pandoranın kutusuna kapattığımız o minik dikenlerin açtığı yaralara sarılmaktır iyileşmenin ilk adımı.