Siyasiler kendi çıkarları için ittifak kurarken, halkın çaresizliğine ise sessizler
Eğitimde ve sağlıkta yapısal reformların yapılması gerektiği ortadayken, bu konular için aynı siyasi irade bir türlü sergilenmiyor.
Bu köşe yazımda halkın menfaatlerinin nasıl göz ardı edildiğini ve buna karşın bireysel çıkarların nasıl ön planda tutulduğunu vurgulamak istedim.
Toplumda pek çok insan, kamusal çıkarlar söz konusu olduğunda bir araya gelmekte zorlanırken, söz konusu kendi menfaatleri olduğunda siyasi ve sermaye çevrelerinin hızla birlik olup hareket ettiklerini görüyoruz.
Eğitimde ve sağlıkta yapısal reformların yapılması gerektiği ortadayken, bu konular için aynı siyasi irade bir türlü sergilenmiyor.
Fakirler, toplumun bel kemiğini oluşturan geniş kitleler, bu adaletsizliklerin bedelini ödemeye devam ederken sermaye çevreleri ise kur korumalı mevduat gibi düzenlemelerle devlete yük getirirken, hazinenin bu yükü kaldırma kapasitesi ise sorgulanmadan, halkın vergileriyle zenginlere akıtılan kaynaklar hız kesmeden devam ediyor.
Eğitim ve sağlık gibi temel alanlarda birlik sağlanması gerektiğinde, nedense aynı kararlılığı göremiyoruz.
Birkaç akademisyenin imzaladığı bildiriler dışında ses çıkmıyor. Ama kendi bireysel çıkarları söz konusu olduğunda ise sermaye ve siyaset bir araya gelmekte gecikmiyor. Bu, halkın sesinin giderek daha fazla bastırıldığı, toplumsal dayanışmanın ise zayıflatıldığı bir sistemin göstergesidir.
Bu durumda sormak gerek; Fakirlerin ne günahı var? Onlar, bu haksız düzenin bedelini ödemeye devam mı edecekler? Bu düzenin değişmesi, ancak halkın menfaatleri için gerçek bir birlik sağlandığında mümkün olacaktır.
Toplumun farklı kesimleri, eğitimde ve sağlıkta toplanıp bildiriler imzalasa da bu çabalar, somut çözümlerle desteklenmediği sürece ne yazık ki yeterli olmayacaktır. Asıl önemli olan, her alanda toplumsal faydayı gözeten politikaların geliştirilmesi ve bu politikalar için güçlü bir birliktelik sergilenmesidir.