Dijital Frekansın Tutsakları
Artık sadece telefonlarımızı değil, ruhlarımızı da şarj ediyoruz. Sabah kalkar kalkmaz yaptığımız ilk eylem, telefonumuzun ekranına bakmak oluyor. Sanki ruhumuzu o mavi ışıkla besliyoruz. Fakat, fark etmediğimiz bir şey var. Biz o küçücük ekrana bakarken, frekansımızı bozuyoruz.
Bilinçaltı, sürekli gördüğü karelerle, duyduğu seslerle yeniden programlanıyor. Sosyal medya paylaşımları yalnızca “bilgi” taşımıyor. Aynı zamanda enerji alanımızı sabote edecek frekansları da çakralarımıza taşıyor. O küçük ekranda yaptığımız her kaydırma hareketi, zihnimize bozuk bir kod yüklüyor. Bu biriken bozuk kodlar zamanla düşünce yapımızı, ilişkilerimizi, iş hayatımızı etkiliyor. Biz de farkında olmadan, hayatımızı ve enerji alanımızı bu algoritmaya ellerimizle teslim ediyoruz. Dezenformasyonun bu denli çoğaldığı bir çağda, her seferinde yanlış bir inanç kalıbını zihnimize yerleştiriyoruz.
Bioenerji perspektifinden baktığımızda, bu durum yalnızca bir psikotik bağımlılık değil, aynı zamanda enerjisel bir sızıntı halidir. Sürekli maruz kaldığımız bu negatif enerji sızıntıları zamanla alın, karın ve kök çakramızda birikmeye başlayarak bizi gerçekleri görme gücünden, yaratıcılıktan ve yaşam sevincinden uzaklaştırıyor. Şöyle bir etrafımıza bakalım; kaç kişi yapay zekanın yaratım gücünü kullanmadan özgün veriler ya da eserler ortaya koyuyor? Veya kaç kişi yaşadığı hayatı şükürle, mutlulukla geçirebiliyor? Bu denge bozulduğunda, ne hayatta kalma içgüdümüzü canlı tutabiliriz, ne de farkındalığımızı yaratım gücümüzle birleştirip hayatımızda yeni yollar açmayı başarabiliriz.
Tüm bunlar, basit bir dijital detoksla düzelebilecek seviyeyi çoktan aştı. Enerjimizi yenilemek, bilinçaltımızda biriken o kirli kodları ve yanlış inanç kalıplarını temizlemek için birkaç günlük basit detokstan fazlasına ihtiyacımız var.
En azından sabah kalktığımızda ya da gün içinde elimizdeki o küçük dünyanın içinde kaybolmak yerine çıplak ayakla toprağa basmak, güneşin sıcaklığıyla çakralarımıza gereken titreşimi iletmek, doğayla hemhal olmak, kalem ve kağıdı alıp içimizden her ne geçiyorsa, gönül mürekkebimizi kağıda damlatmak, gece uyumadan önce kitap okumak ya da en basiti, aldığımız nefesi fark ederek yaptığımız nefes meditasyonuyla şükrü hissetmek bile küçük bir adım olacaktır.
İçinde bulunduğumuz çağ, yalnızca teknolojiyi değil; dijital illüzyonu da geliştiriyor.
Unutmayın, ruhumuz dışarıdan aldığımız o mavi ışıkla değil, bilinçaltımızdaki gölgeleri bastıran içsel parıltıyla aydınlanır.