Karanlıkla Dans: Gotik Ruhun Modern Yansıması
Gotik edebiyat, karanlığın içinde parlayan o alışılmadık estetiğiyle bize her zaman insanın iç dünyasındaki karmaşayı anlattı. Poe’nun rutubetli zihin duvarlarında yankılanan kesif ayak izleri, aslında ruhunun içinde kaybolurken yardım çığlığı formunda gönderdiği işaret fişekleriydi. Mary Shelley’nin Frankestein’ı, bir canavardan çok toplum içinde ötekileştirilmenin vücut bulmuş haliydi. Gotik atmosfer dediğimiz şey, modern kültürde bize yansıtıldığı gibi görkemli şato duvarlarının değil, bilinçaltımızın gölgelerinde inşa edildi.
Bugün modern insan o şatoyu artık ormanlarda değil, ekranın parlak yüzlerinde inşa ediyor. Sosyal medya profillerinde gördüğümüz o ışıltılı hayatların çoğu, zihninin kıvrımlarında gotik edebiyatın o eski, küflü tabutlarını taşıyor. Dışarıdan özenle süslenmiş ama içerisi soğuk ve rutubetli. İşte bu zihinler, görünür olmanın bedelini ruhlarının çırılçıplak kalmasıyla öder. Karanlığın ve ölümün romantize edilmesi, aslında bastırılmış bir yalnızlığın kulak tırmalayan çığlığıdır.
Edebiyat tarihinde gördüğümüz tüm o gotik kahramanlar, daima toplumun dışına itelenmiş kimselerdi. Onlar, taşıdıkları ağır bilgeliği gurur verici bir lanet gibi ruhlarında taşıyan düşmüş melekler gibiydi. Bugün o karakterlerin ruhsal torunları, ışıltılı mekanlarda içeceklerini yudumlarken hala aynı sorgunun içinde dönüp duruyorlar. Tek bir soru; “Ben kimim, bu maskenin altında sakladığım yüz kime ait?”
İşte bu kahramanların ruhsal torunları için karanlık, bir ceza değil; bir kimliktir. Çünkü yapay ışık, ruhun sadeliğini bozar. Her şeyin neon ışıklar altında aydınlandığı bir dünyada derinlik aramak mümkün değildir. Bu yüzden gotik zihinler, neon ışıkları elinin tersiyle itip karanlığı seçer; zira orada asıl anlam saklıdır.
Gotik edebiyat, yıkımı anlatırken aslında yeniden doğuşu simgeler. Poe’nun düşleri, Baudelaire’in çürüyen çiçekleri, Shelley’nin ruhsuz canavarının titreyen kalbi… Aslında hepsi aynı şeyi fısıldar: “Karanlık seni boğmaya değil, dönüştürmeye gelir.”
Bu yüzden gotik edebiyatı bir yaşam mottosu gibi zihninin derinliklerinde taşıyan insanlar, karanlıktan korkmak yerine onu üzerlerine giyerler. Çünkü bilirler ki, gölgeleri aydınlığa kavuşturmanın ilk yolu, onlardan kaçmak yerine kucaklamaktır.
İrem SÖNMEZOĞLU