Yeni Yönetmelik Diyetisyenleri Zorluyor: Çözüm Mü, Çıkmaz mı?
Türkiye’de serbest çalışan sağlık meslek mensuplarını yakından ilgilendiren yeni bir düzenleme 29 Mart 2025’te yürürlüğe girdi. “Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik” adını taşıyan bu mevzuat, başta diyetisyenler olmak üzere psikologlar, fizyoterapistler, odyologlar gibi pek çok meslek grubunu doğrudan etkiliyor. Ancak özellikle diyetisyenler için bu yönetmelik birçok açıdan ciddi sorunlar barındırıyor.
Yönetmelikle birlikte daha önce yasal şekilde çalışan binlerce diyetisyene, sadece üç ay içinde yeni fiziki ve idari standartlara uyum sağlamaları gerektiği bildirildi. Oysa bu kadar kısa sürede bina değişikliği, deprem raporu alımı ve fiziki koşulların uygunluğu için gereken tadilat gibi işlemleri yapmak mali ve zamansal olarak mümkün değil. Bu kadar kısa bir geçiş süreci, özellikle genç mezunlar ve küçük ölçekli işletmeler için büyük bir yük.
Yönetmeliğin amaçlarından biri, merdiven altı uygulamaların önüne geçmek olabilir. Ancak uygulamada durum tam tersi: diyetisyenlerin serbest çalışması zorlaştırılırken sosyal medya üzerinden “beslenme koçu”, “yaşam koçu” gibi unvanlarla hizmet veren kayıt dışı kişilere yönelik herhangi bir caydırıcı adım atılmış değil. Sonuç olarak yasal çalışan cezalandırılırken, yasa dışı çalışan ödüllendirilmiş oluyor.
Zaten yıllardır yasal şekilde hizmet veren diyetisyenlerin bir gecede “yasallığı” tartışmalı hale getirilerek Sağlık Bakanlığı onayına tabi tutulması bu yönetmeliğin en çarpıcı yönlerinden biri. Ancak bu “yeniden yasallaştırma” sürecinde hem süre son derece kısa tutulmuş hem de uyum sağlayamayanlar için oldukça ağır para cezaları öngörülmüş durumda. Oysa mevzuatın güven vermesi ve toplumsal kabul görmesi için, uygulamaların sadece denetim değil, destek odaklı olması gerekir.
Ortak Çalışma Yasaklanıyor, Multidisipliner Yaklaşım Reddediliyor
Yeni yönetmelik, aynı adreste hizmet veren meslektaşlar için ayrı uygulama odası ve ayrı ruhsat zorunluluğu getiriyor. Bu durum, ofis paylaşımı yapan diyetisyenler açısından ciddi zorluklara yol açıyor. Ayrıca diyetisyenlerin diğer sağlık profesyonelleriyle birlikte çalışmaları da yasaklanmış durumda (Madde 5/2). Oysa ulusal ve uluslararası sağlık rehberleri, diyetisyenlerin psikologlar ve fizyoterapistlerle iş birliği içinde çalışmasını halk sağlığı açısından altın standart olarak kabul ediyor. Yeni düzenlemeyle birlikte bu iş birliğini sürdürmek neredeyse imkânsız hale gelirken, danışanlar da bütüncül yaklaşımdan uzak, parçalı hizmetler arasında kayboluyor.
Fiziksel Koşullar Gerçekçi mi?
Uygulama odasında lavabo zorunluluğu, en az 10 m²’lik alan şartı, her danışman için ayrı bekleme alanı metrekare hesabı gibi ayrıntılar (Madde 11), mevcut ofislerin çoğu için karşılanamaz koşullar. Ek olarak kliniklerde kullanılan teknolojik cihazlara diyetisyenler, hem mesleki gelişim hem de danışanlarına bütüncül hizmet sunabilmek amacıyla ciddi yatırımlar yapıyor. Ancak yalnızca ÜTS (Ürün Takip Sistemi) kaydı bulunmadığı gerekçesiyle bu cihazların bir gecede yasaklanması, hem maddi kaynak israfına hem de yetkin ellerde güvenli şekilde uygulanabilecek yöntemlerin denetimsiz alanlara kaymasına neden oluyor. Eğer bu cihazlar kullanılacaksa, en azından sağlık profesyonelleri tarafından, bilimsel rehberlik ve etik çerçeveyle uygulanması halk sağlığı açısından çok daha doğru bir yaklaşımdır.
Hekim Onayı Şartı: Erişimi Azaltır mı?
Yönetmeliğe göre, sağlık meslek mensubu yalnızca hekim tarafından tanısı konulmuş bireylere hizmet verebilir (Madde 16). Bu uygulama diyetisyenlerin bilimsel değerlendirme yetisini ikincil plana atarak mesleki bağımsızlığı tartışmaya açıyor. Aynı zamanda bireylerin doğrudan sağlık hizmetine erişim hakkını kısıtlayarak, sağlıklı yaşam danışmanlığına ulaşmak isteyen bireylerin önüne bürokratik engeller çıkarıyor. Halihazırda sağlık sisteminde var olan yoğunluğu da artırma riski taşıyor.
Online Hizmet Düzenlemesi Yok
Dijitalleşen dünyada, özellikle pandemi sonrası dönemde, online diyet hizmetleri hem erişilebilirlik hem de süreklilik açısından büyük önem kazandı. Ancak yönetmelikte bu konuda hiçbir açık hüküm yok. Bu da zamanı olmayan, farklı şehirde ya da yurtdışında yaşayan vatandaşların yasal sağlık hizmetine ulaşmasını engelliyor.
İstihdam Azalıyor, Meslekten Kopuş Artıyor
Zorlaşan ruhsat süreçleri, artan maliyetler, online hizmetlerin kısıtlanması ve fiziksel koşulların karşılanamaz olması, diyetisyenlerin kendi işini kurma hayalini yarıda bırakıyor. Mevcut ofislerin kapanması, serbest meslek icrasının caydırılması, sağlık sektöründe hem hizmet kalitesini hem de istihdamı olumsuz etkiliyor. Genç mezunlar işsizlikle karşı karşıya kalırken, halk sağlığı da uzun vadede zarar görüyor.
Yapıcı Bir Revizyon Şart
Bu yönetmelik, diyetisyenlerin ve diğer sağlık meslek mensuplarının mesleklerini etik, bilimsel ve yasal çerçevede sürdürebilmeleri için gerekli olan zemini sağlayamıyor. Elbette mesleki uygulamaların standartlara kavuşturulması önemlidir. Ancak bu, bir uygulama rehberi olmadan, yeterli süre tanınmadan ve saha gerçeklerinden kopuk şekilde yapılırsa, sonuç toplum sağlığını da tehdit eder.
Diyetisyenlik mesleği, bireylerin sadece kilo vermesiyle değil, kronik hastalıkların önlenmesi, sağlıklı yaşam tarzının yaygınlaştırılması ve halk sağlığının korunmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu mesleği icra etmenin böylesine zorlaştırılması, aslında hepimizi ilgilendiriyor.
Sağlık Bakanlığı ile Güçlü Bir Bağ Kurmak İstiyoruz
Diyetisyenler olarak Sağlık Bakanlığı çatısı altında, bilimsel dayanaklarla yürütülen, etik temellere oturan bir mesleki düzeni mutlulukla karşılıyoruz. Sağlık sisteminin bütünleyici bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Ancak bu yönetmelik, düzenleme değil dışlama yönünde adımlar içerdiği sürece, birçok diyetisyen için mesleğini bırakma ya da kliniğini kapatma noktasına gelmek kaçınılmaz olabilir.
Amacımız itiraz etmek değil; halk sağlığını riske atmadan, mesleğimizi onurumuzla ve bilimin ışığında sürdürebilmek. Bunun için daha uygulanabilir, adil ve sahadaki gerçeklerle uyumlu düzenlemelere ihtiyacımız var.
Bu noktada biz diyetisyenlere, sağlık meslek örgütlerine ve karar vericilere büyük görev düşüyor. Mevzuatın amacı sağlık hizmetlerinin niteliğini artırmaksa, bunu diyetisyenleri sistem dışına iterek değil; onları güçlendirerek, dinleyerek ve birlikte çözüm üreterek başarmalıyız. Aksi halde sağlık alanında atılan bu adımlar, ne kamu yararına ne de bilimsel gelişmelere hizmet eder. Sağlık Bakanlığı’nın, sahada emek veren binlerce uzmanın sesine kulak vererek bu süreci yeniden değerlendirmesi hepimizin yararınadır. Bugün görmezden gelinen sorunlar, yarın halk sağlığına daha büyük bedeller olarak dönebilir.