Güncel ekonomik ve siyasi duruma bir bakış – 3…
Bir önceki yazımızda Merkez Bankası’nı ve seçimler çerçevesinde yaşanan politika değişikliklerini açıklamış, kurumların seçimle gelen siyasetçilerden ziyade işi bilen bilim insanları tarafından yönetilmesi gerektiğine değinmiştik. Bugün yapısal reformlar çerçevesinde başka bir kurumumuzu ele alacağız. Ancak öncesinde yine küçük bilgiler vererek konuya giriş yapacağız.
Bilindiği üzere enflasyonla mücadelede birçok araç bulunmakta ve özellikle para politikası araçları Merkez Bankası tarafından kullanılmaktadır. Merkez Bankası’nın da asli görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu hedefi gerçekleştirmede Merkez Bankası, en doğru verileri kullanarak para politikasında nasıl bir yol izleyeceğine karar vermektedir.
Hasta olduğumuzda ne yaparız? Belki de ekonomi konuşurken konunun ne zaman tıp alanına geldiğini sorguluyor olabilirsiniz. Ancak örneklerimizi, siz değerli okurlarımızın en iyi anlayacağı şekilde vermeye çalışacağımın sözünü vermiştim.
Hasta olduğumuzda elbette doktorlara başvuruyor ve tıbbi yardım talep ediyoruz. Ancak burada önemli olan husus, bizden ziyade doktorun ne yaptığıdır. Elbette öncelikle muayene, gerekirse birçok test ile bulgulara ulaşma ve tüm bunların ışığında hastalığı teşhis etmek, doktorlarımızın ilk yaptığı işlemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısacası bir kişinin sağlığına tekrar kavuşması için, hastalığın doğru teşhis edilmesi gerekmektedir. Yanlış teşhise verilen ilaçlar da yanlış olacağından, kişinin hastalığı iyileşmeyeceği gibi sağlığının daha da kötüye gideceği açıktır.
Şimdi asıl konumuz olan ekonomiye geri dönelim… İşte ekonomilerin de en büyük hastalığı, hatta kanseri enflasyondur. Mücadele edilmesi gereken asıl konu enflasyon ve onun düşürülmesidir.
Enflasyonun düşürülebilmesi için az önce “hastalık” örneğinde söylediğimiz gibi, yapılacak ilk iş hastalığın teşhisidir; enflasyon oranının doğru belirlenmesidir. Ülkemizde resmi enflasyon verileri TÜİK tarafından hesaplanıp kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Bu sebeple her şeyden önce enflasyonun doğru verilerle kamuoyuna ulaşması, az önce bahsettiğimiz hastalık-tedavi ilişkisinde çok önemli bir yere sahiptir. Kanser hastası bir insana, ağrı kesici vermek az önce de bahsettiğimiz gibi herhangi bir işe yaramayacaktır.
2023 genel seçimleri sonrası politika değişikliğine giden Merkez Bankası, Ocak 2024 tarihine kadar kademeli şekilde %45 oranına kadar artırılmıştı. Daha sonra Şubat ayında herhangi bir değişikliğe gidilmedi ve faiz sabit tutuldu. Yaşanan ekonomik gelişmeler, yerel seçimler kaynaklı piyasada genişlemenin yaşanması sebebiyle faizler Mart 2024 tarihi itibariyle %50 oranına çıkarılmıştı. Peki ya enflasyon verileri? O konuda da hafızamızı tazeleyip yazımızı sonlandıracağız.
2023 yılı bittiğinde, yıllık enflasyon oranı %67,77 oranında açıklanmıştır. Ancak siz değerli okurlarımızın bu satırları okurken; “Benim hissettiğim enflasyon daha yüksek.” dediğini duyar gibiyim. Ölçülen ve hissedilen enflasyon arasında farklılıklar mutlaka olacaktır, ancak hissedilen enflasyonun üç haneli sayılarda olduğunu ifade edersek yanlış olmayacaktır. Nitekim akademisyenler tarafından kurulan ve bağımsız araştırma yapan ENAG, 2023 enflasyonunu %127,21 olarak açıklamıştır. Hissedilen enflasyon çerçevesinden baktığımızda, siz değerli okurlarımızın da göreceği üzere ENAG tarafından açıklanan oranın; sokağın, pazarın, çarşının, marketin nabzını daha iyi tuttuğunu ifade etmek doğru olacaktır. Ancak ne var ki devlet; maaş zamlarından asgari ücretin belirlenmesine kadar birçok kararı, TÜİK oranlarına göre almaktadır. İşte vatandaşlarımızın alım gücünün düşmesinin sebeplerinden birisi de budur. TÜİK; birçok nedenle baskı altında kalabildiğinden, açıklanan enflasyon oranının hissedilen enflasyondan düşük belirlenmesiyle karşı karşıya kalmaktayız.
Yapısal reformlar konusuna devam ettiğimiz yazımızın sonunda, geçen yazımızda Merkez Bankası için yazdıklarımızı bu hafta TÜİK için ifade ediyoruz. Enflasyonun düşürülmesi için, öncelikle yine enflasyonun doğru belirlenmesi gerektiği açıktır. Bunun için de TÜİK, bağımsızlığının korunması gereken kurumların başında gelmektedir. TÜİK’in bağımsızlığı, hem ücret artışları hem de enflasyonun düşürülmesi açısından “doktor” görevi görmekte ve sonuçlarını siz değerli vatandaşlarımızla birlikte hep beraber yaşamaktayız.
Bir sonraki yazılarımızda “iktisat” temelli konulara da ara ara değinerek yapısal reformları yine ağzımızdan düşürmeyeceğiz ve “vergiler” meselesine değineceğiz.
O güne kadar sağlıcakla kalın…