HİÇ
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “hiç kimseyim.”
Adam, Hoca’yı önemsememiş. Hoca da ona sormuş:
“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf’ım” demiş adam gururla.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Hoca.
“Herhalde vali olurum.”
“Daha sonra?”
“Vezir olabilirim.”
“Daha sonra?”
“Sadrazam olmak ihtimalim var.”
“Peki, ondan sonra?”
Adam biraz duraksamış, sonunda boynunu büküp “Hiç.” demiş.
Nasreddin Hoca gülümseyerek söylemiş:
“Bak sen yıllar sonra geleceğin makama ben çoktan ulaşmışım!”
Hadi gelin hep birlikte, Nasrettin hoca Hikayesini İş Hayatında Hiçlik ve Tevazu başlığı ile ele alalım.
Bir gün genç bir yöneticiye sormuşlar:
“Kimsin?”
“Şirketin müdürüyüm” demiş gururla.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş deneyimli bir danışman.
“Bölge direktörü olacağım.”
“Daha sonra?”
“Genel müdür olabilirim.”
“Daha sonra?”
“Belki CEO bile olurum!”
“Peki, ondan sonra?”
Genç yönetici biraz duraksamış, sonra başını eğerek “Emekli olurum…” demiş.
Danışman hafifçe gülümsemiş:
“Bak, sen yıllar sonra geleceğin makama ben çoktan ulaştım!”
İş dünyasında insanlar genellikle unvanlar, makamlar ve başarılarla kendilerini tanımlar. “Ben CEO’yum, ben müdürüm, ben yöneticiyim” diye başlayan cümleler duyulur sıkça. Ancak sonunda hepimiz bir gün “hiç” olacağız. O zaman, neden şimdiden tevazu göstermeyelim?
Ego balonları şişirildikçe yükselmek zorlaşır. Büyüklenme, saygıyı zorla kazandırmaz; aksine samimiyet ve alçakgönüllülük insanı daha güçlü kılar. Tevazu gösteren bir lider, sadece sözleriyle değil, duruşuyla da etrafına ilham verir. Çünkü gerçek saygı, statüyle değil, karakterle kazanılır.
Gerçek güç, insanlara unvan olmadan da ilham verebilmektir.
En yüksek makama bile ulaşsan, insanlığını kaybettiysen aslında hiçbir şey olamamışsın demektir.
Başkalarını küçümseyenler, büyüdüğünü zannederken aslında kaybolur.
Makamlar gelip geçer, başarılar unutulur ama insanın bıraktığı iz, tevazusuyla ve sevgisiyle hatırlanır. Ego balonlarını patlatmanın zamanı gelmedi mi? İş hayatında en büyük yanılsama, unvanların bizi tanımladığı düşüncesidir. Oysa gerçek değer, insanın ne olduğu değil, nasıl bir iz bıraktığıdır. Unvanlar gelip geçer, başarılar unutulur, ama tevazu ve saygı kalıcıdır.
Önemli olan en büyük makama ulaşmak değil, insan kalabilmektir.