Dolar 34,4835
Euro 36,4767
Altın 2.946,74
BİST 9.031,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Cum 18°C
Cts 6°C
Paz 7°C
Pts 9°C

Türkiye’nin Terörle Mücadele Stratejisi ve Bölgesel Jeopolitik Gelişmeler

24 Ekim 2024 00:12

Türkiye’nin terörle mücadelesi, bölgesel ve küresel güçlerin stratejileriyle iç içe geçmişken, güvenlik politikaları Suriye ve Irak’taki gelişmelerle yeni bir boyut kazanıyor. TUSAŞ saldırısı gibi olaylar, stratejik tesislerin güvenliğinin artırılması gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

TUSAŞ Saldırısı: Kritik Tesislerin Güvenliği

Son zamanlarda ülkemizde terör eylemlerinin olmaması, milletimizin huzur ve güven içinde yaşamasına büyük katkı sağlarken, stratejik öneme sahip Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tesislerine yönelik gerçekleştirilen bu menfur saldırıyı en sert şekilde kınıyorum. PKK’nın düzenlediği bu hain eylem, içeri sızan teröristlerin biri taksi şoförü olmak üzere, 4 TUSAŞ çalışanımızı katletmesiyle sonuçlanmış; 22 kişi yaralanmıştır. Yaralılardan biri kritik durumda, 19’unun tedavisi ise hâlâ devam etmektedir.
Hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

TUSAŞ gibi stratejik öneme sahip bir tesisin güvenliği yeniden gözden geçirilmeli, eksiklikler hızla giderilmelidir. Kusurlar ve kusurlular tespit edilmelidir. Kritik tesislerin güvenliği için, gerekirse askeri unsurlarla desteklenen silahlı koruma sistemleri ve beton bariyerler gibi daha ileri tedbirler alınmalıdır. Özel güvenlik teşkilatları da bu bağlamda yeniden yapılandırılarak daha etkin görev yapabilecek hale getirilmelidir.

Türkiye’nin terörle mücadelesi, sadece sınırları içinde değil, bölgesel bir güvenlik politikası çerçevesinde ele alınması gereken bir konudur. PKK ve YPG gibi terör örgütlerine karşı sürdürülen bu mücadelenin, bölgedeki diğer aktörlerin politikalarıyla şekillendiği unutulmamalıdır. Türkiye, Gazi Meclis’in çatısı altında, milli birlik ve beraberlik içinde, terörle mücadelesini sürdürecek ve bölgesel tehditlere karşı gereken adımları atmaktan geri durmayacaktır.

Türkiye, uzun yıllardır terörle mücadelede kapsamlı bir strateji yürütmektedir. Bu süreçte hem iç hem de dış dinamikler, özellikle de bölgesel güçlerin ve terör örgütlerinin faaliyetleri, Türkiye’nin güvenlik politikasında belirleyici olmuştur. Özellikle PKK ve YPG gibi terör örgütlerinin varlığı, bu mücadelenin en önemli unsurlarını oluşturmaktadır. Son dönemde Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları, bölgedeki siyasi gelişmeler ve uluslararası aktörlerin tutumları ışığında, Türkiye’nin terörle mücadele stratejisi ve gelecekte karşılaşacağı zorluklar üzerine değerlendirmeler yapmak gerekmektedir.

Bu günlerde PKK’ya silah bırakma çağrıları yapılırken, yaşanan bu saldırı, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın PKK üzerindeki etkisinin kalmadığını mı gösteriyor? Peki, bu ilişki ne gibi boyutlar kazanıyor? Saldırının zamanlaması, emrinin yurtdışından verildiği kanaatini güçlendirmektedir.

Apo ve PKK-YPG Üzerindeki Etkisi

Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisinin zayıfladığı uzun zamandır bilinmektedir. Öcalan’ın PKK veya YPG’ye silah bıraktırabileceği düşüncesi, geçmiş deneyimler ışığında gerçekçi bir beklenti olmaktan uzaktır. Daha önce defalarca görüldüğü üzere, Öcalan’ın çağrıları örgüt tarafından ya tamamen göz ardı edilmekte ya da sadece sembolik bir anlam taşımaktadır. Bu bağlamda, böylesi bir teröristin Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüce makamı olan Gazi Meclis çatısı altında sesini duyurma çabası, millet vicdanında derin yaralar açabilir ve kabul edilemez bir durum olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye İçinde PKK’nın Etkisinin Azalması

Türkiye, PKK’nın ülke içindeki varlığını ve eylem kapasitesini ciddi ölçüde zayıflatmıştır. Bugün gelinen noktada, PKK’nın Türkiye toprakları içinde terör eylemi yapma ihtimali oldukça düşük bir seviyeye indirgenmiştir. Bu nedenle, örgütün Türkiye içinde silahlı eylemlerine son verdiğini deklare eden bir açıklama, terörle mücadelede elde edilen kazanımlar göz önüne alındığında, anlamlı bir gelişme olmayacaktır. PKK’nın Türkiye’deki eylemsizlik açıklamaları, örgütün zayıflayan gücünü ve Türkiye’nin başarılı güvenlik politikalarının bir sonucunu yansıtmaktadır.

Irak’taki PKK Varlığı ve Mücadele

Irak topraklarında PKK’nın faaliyetleri de son yıllarda Türkiye’nin yoğun askeri operasyonları ve istihbarat çalışmaları sayesinde önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından sürdürülen operasyonlar, örgütün Irak’taki varlığını ciddi anlamda daraltmıştır. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) yetkilileri, özellikle Neçirvan Barzani ve Mesut Barzani’nin son açıklamaları, PKK’nın Irak’taki varlığının sona ermesine yönelik sürecin hız kazandığını göstermektedir. Ancak, IKBY kontrolündeki bölgelerde ve şehirlerde PKK yapılanması ile mücadelenin daha uzun süreceği bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

Suriye’de YPG ve ABD-İsrail Desteği

Türkiye’nin terörle mücadelesinde asıl odak noktası artık Suriye kuzeyidir. Suriye’deki YPG varlığı, Türkiye açısından daha yakın ve acil bir tehdit haline gelmiştir. ABD ve İsrail’in YPG’ye verdiği destek, bölgedeki istikrarsızlığın temel sebeplerinden biridir. Önümüzdeki dönemde bu destek, YPG’nin bir terör devleti kurma çabalarına dönük daha ciddi adımlar atılmasına yol açabilir. Bu gelişmeler, bölgenin yeniden dizayn edilme sürecinde İsrail’in oynadığı rol çerçevesinde daha da anlam kazanmakta ve Türkiye için stratejik bir tehdit oluşturmaktadır.

Türkiye’nin Suriye Kuzeyindeki Askeri Varlığı ve Geleceği

Türkiye’nin 2019 yılında başlattığı Barış Pınarı Harekâtı, Suriye’nin kuzeyindeki terör koridorunu kırmayı amaçlayan önemli bir operasyondu. Bu harekâtla, İdlib’den Akçakale sınır kapısının doğusuna kadar olan geniş bir alanda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) güvenliği sağlamaya başlamış, bölgedeki terör unsurlarının ilerleyişi durdurulmuştur. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte bu bölgede güvenlik tesis edilmiş, yerel yönetim ve sivil düzen sağlanmıştır.

Kahraman Askerlerimizin Kamışlı’ya kadar ilerleme planı olsa da, ABD’nin bölgedeki varlığı ve karşı çıkışı nedeniyle doğuya doğru harekât sınırlı kalmış, Türk birlikleri ikinci gün geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak bu harekâtla oluşturulan güvenlik koridoru, terör örgütlerinin bölgedeki otonom devlet kurma çabalarını önemli ölçüde engellemiştir. Eğer Türkiye’nin bu bölgede askeri kontrolü olmasaydı, Suriye’nin kuzeyinde farklı bir siyasi yapı ortaya çıkabilir ve terör unsurları, İsrail ve ABD destekli bir devlet yapılanmasına doğru daha hızlı bir adım atmış olabilirdi. Türk askerlerinin varlığı, bu projenin hayata geçmesini ötelemiş ve bölgedeki stratejik dengeyi değiştirmiştir.

İsrail’in Bölgedeki Emelleri ve Suriye’deki Gelişmeler

Suriye’nin kuzeyindeki Türkiye’nin askeri varlığı, sadece terör örgütlerine karşı değil, aynı zamanda bölgedeki emperyalist planlara karşı da önemli bir engel teşkil etmektedir. Suriye üzerinden Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme planları, Türkiye’nin askeri harekâtları ve bölgedeki varlığı sayesinde sekteye uğramıştır. İsrail’in özellikle Şam ve Suriye’nin kuzeyine yönelik hamleleri, Türk ordusunun varlığı nedeniyle durdurulmuştur. Türkiye’nin bu stratejik noktada konuşlanması, bölgenin geleceğini belirleyecek en önemli adımlardan biri olmuştur.

Rusya’nın bölgedeki bazı askeri birliklerini geri çekmesinin ardından İsrail, Golan Tepeleri’nde askeri faaliyetlerine hız vermiş ve bölgeye saldırılar düzenlemiştir. Rusya’nın çekildiği alanlarda oluşan boşluk, İsrail tarafından doldurulmaya çalışılmış, ancak Türkiye’nin kararlı duruşu, İsrail’in bölgedeki daha geniş çaplı operasyonlarını sınırlamıştır. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığı, sadece terörle mücadele açısından değil, aynı zamanda bölgesel güç dengeleri ve jeopolitik istikrar açısından da kritik bir rol oynamaktadır.

Dera ve Kuneytra bölgelerindeki Rus askeri varlığının sona ermesi, Ortadoğu’daki dengeleri yeniden şekillendirebilecek önemli bir gelişmedir. Rusya’nın bölgeden çekilmesiyle, özellikle stratejik Tel Hara tepesi gibi kilit noktaların boşaltılması, İsrail’in bu alanlarda daha fazla nüfuz kazanmasına olanak sağladı. Tel Hara, Dera ve Kuneytra’yı tepeden görebilen ve bölgeyi kontrol eden kritik bir askeri nokta olduğundan, buranın Ruslar tarafından boşaltılması İsrail’in işgal hamlelerini hızlandırmasına zemin hazırladı.

Bu gelişmelerin, ABD, Rusya ve İsrail arasında önceden yapılan koordinasyon ve anlaşmalar doğrultusunda gerçekleştiği değerlendiriliyor. Esed rejimi ise bu sürece müdahale etmek yerine, yaşananlara göz yummuş durumda. 2017-2018 döneminde Esed rejimi, Dera ve Kuneytra bölgelerini yeniden ele geçirdiğinde ABD, Rusya ve İsrail arasında yapılan anlaşmalar, bölgenin Esed rejimine geçişine izin verdi. ABD’nin bu süreçte sessiz kalması, Rusya’nın askeri güçlerini bölgeye konuşlandırmasına ve bölgeyi uzun yıllar kontrol altında tutmasına yol açmıştı.

Ancak Rusya’nın askeri varlığını çekmesiyle birlikte, bölgedeki güç dengesi İsrail lehine değişmeye başladı. İsrail’in işgal hamleleri, özellikle Suriye’nin güneyinde yeni bir stratejik açılım yapabileceğine işaret ederken, bu durumun bölgesel ve uluslararası güç dengeleri üzerinde uzun vadeli etkileri olacağı da açıktır. ABD ve İsrail’in bölgedeki hedefleri doğrultusunda, Suriye’nin güneyinde Esed rejimiyle yapılan örtülü anlaşmalar, sahadaki durumu derinden etkileyerek İsrail’in daha fazla hareket alanı kazanmasına yol açtı.

Suriye’deki bölgesel güç mücadelesinin giderek karmaşıklaştığını ve büyük güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillendiğini bir kez daha görüyoruz.

Gelecekteki Mücadele ve Safların Belirlenmesi

Gelecek günlerde terörle mücadelede safların daha net çizileceği bir döneme girdiğimiz açıktır. Bu süreçte “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” anlayışı, devletin ve milletin varlığına kasteden terör örgütlerine karşı kesin ve kararlı bir duruşun ifadesi olacaktır. Türkiye, bölgesel ve küresel dinamiklerin farkında olarak terörle mücadelesini çok yönlü bir şekilde sürdürmek zorundadır.

Gazi Meclis ve Siyasi Partiler

Türkiye’nin terörle mücadelesinde çözüm adresi, her zaman Gazi Meclis ve onun çatısı altındaki siyasi partiler olmuştur ve olmaya devam etmelidir. Meclis, demokratik karar alma süreçlerinin merkezi olarak, Türkiye’nin iç ve dış tehditlerine karşı stratejik kararların alındığı yerdir. Tüm bu sorunların çözümü, güçlü bir meclis ve ulusal iradeyi temsil eden siyasi yapılarla mümkündür.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.