Dolar 42,6030
Euro 49,6180
Altın 5.759,60
BİST 11.236,17
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 10°C
Az Bulutlu
Bursa
10°C
Az Bulutlu
Çar 10°C
Per 13°C
Cum 12°C
Cts 12°C

Özgürleşme Rüzgarı Mı, Gizli Zincirler Mi? 1990 Sonrası Türk Sineması

10 Aralık 2025 17:50
A+
A-

1990’lar,Türk sineması için milat,bir yeniden doğuşun dönemidir.Artık uluslararası festivallerde kendini gösteren,genç ve cesur yönetmenlerin liderliğinde bir bahsediyorduk.

Görünen sıkı resmi sansür makası gevşemiş,sanatçılar nefes almıştı.Bu görünürdeki özgürleşme tablosunun arkasında, sinemacılarımızın çok daha sinsi ve derin bir zorlukla savaşmak zorunda kaldığının kısa bir sürede farkına vardık:OTO-SANSÜR.

Oto-sansürü basitçe anlatmak gerekirse,bir sanatçının olası bir cezayı,tepkiyi veya ekonomik zararı önlemek amacıyla,eserlerindeki öğeleri kendi isteği ile yumuşatması ya da tamamen çıkarmasıdır.Türk sinemacısı,kameranın başına geçmeden çok önce,zihninde bir risk analizi yapmak zorunda kalıyor.

İçselleştirilmiş Risk Hesaplaşması

Peki,bu risk hesaplamasına bizi yönlendiren kaynaklar nelerdir? Oto-sansürün kökleri çok katmanlıdır ve yalnızca yasal korkular ile sınırlı değildir.

Ekonomik Kısıtlamalar

Bağımsız sinemanın can damarı,Kültür Bakanlığı veya TRT(Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) gibi kamu kurumlarından sağlanan desteklerdir.Bir yönetmen, senaryosundaki askeri eleştiriyi, politik tartışmayı veya LGBTİ+ temasını,destek almama korkusuyla yumuşatıyorsa,bu klasik bir oto-sansür eylemidir.Senaryonun,destek sağlayan kurumların güncel ideolojik veya tematik hassasiyetlerine uygun hale getirilmesi,yaratıcılığı daha ilk aşamada boğar.

Yasal Muğlaklık

Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” ya da “devleti aşağılama” gibi muğlak ifadeler, resmi sansür kalksa bile, yargılanma riskini daima diri tutar. Yönetmen, dava edilme ihtimalini bertaraf etmek için hassas konulara (Kürt meselesi, azınlıklar, yakın siyasi tarih) dokunmaktan çekinir veya metaforlara sığınır.

Toplumsal Tepki ve Linç

Günümüzün sosyal medya çağında, organize seyirci tepkileri (boykot çağrıları, hedef gösterme, linç girişimleri) bir filmin gişesini sıfırlayabilir, hatta sanatçının güvenliğini tehlikeye atabilir. Sanatçının kendini hedef tahtasına koymama güdüsü, oto-sansürün en güçlü itici güçlerindendir.

Metaforlara Sığınan Bir Sinema

Bu görünmez baskı, en çok siyasi tarih, yakın geçmiş, cinsellik ve kurum eleştirisi gibi alanlarda kendini gösterir.

​Güncel bir örnekle somutlaştıralım: Son yıllarda özellikle politik ve toplumsal açıdan rahatsız edici konuları cesurca ele alan bağımsız filmlerin, kamu desteklerini alma süreçlerindeki zorluklar, sinemacıları daha “güvenli” ve “ulusal değerlere uygun” projelere yöneltmektedir. Bir yönetmen, filminin çekilmesi için finansmanı garantilemek uğruna, toplumsal bir yaraya değinmek yerine, daha “zararsız” hikâyelere kayıyorsa, o an sansür makasını kendi eliyle kullanmıştır.

​İşte bu içselleşmiş mekanizma, sanatçının zihninde şu döngüyü oluşturur:

Durum Risk Hesaplaması Sonuç

Hassas Fikir Eğer bu sahneyi çekersem… Yasal Ekonomik Risk artar.

Oto-Sansür Eylemi Sahneyi yumuşatmak / Çıkarmak. Risk azalır.

Güvenli Alan Film çekilir ve yayınlanır. Sanatsal mesaj zayıflar.

Bu döngü, yaratıcı risk alma arzusunu köreltir. Sanatçı, henüz kamerayı açmadan, hangi ifadelerden kaçınacağını düşünmek zorunda kaldığı için, ortaya çıkan eser kaçınılmaz olarak özgünlüğünü ve derinliğini kaybeder. Sinemamız, bu yüzden sıklıkla gerçekçi ve net bir tartışma başlatmak yerine, aşırı metaforlara sığınan, “anlayana” mesaj veren imalı bir dile kaymak zorunda kalır.

Görünmez Duvarları Yıkmak

1990 sonrası Türk sineması, uluslararası alanda kendini kanıtlamış olsa da, oto-sansürün varlığı sanatsal olgunlaşmanın önündeki en büyük engeldir.

Sinema, bir toplumun aynasıdır; yaraları açığa çıkarır, tartışmaları başlatır. Eğer bir sanatçı, potansiyel bir tepkiden korktuğu için kamerasının açısını değiştirmek zorunda kalıyorsa, o sinema gerçekten özgürleşmiş sayılabilir mi?

​Türk sinemasının gerçek bağımsızlığı, sadece “resmi” makasın kalkmasıyla değil, aynı zamanda sanatçının kendi zihnindeki görünmez duvarları ve bu risk hesaplama döngüsünü cesaretle kırmasıyla mümkün olacaktır. Özgür bir toplumun sineması, ancak oto-sansürün zincirlerinden kurtulduğunda tam potansiyeline ulaşabilir.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.