Toplumsal Çöküşün Farkında mısınız?
Bir baba çocuklarını okula götürürken yolda magandalar tarafından çocuklarının yanında tokatlanıyor, azarlanıyorsa, o toplum çökmüş demektir.
Bir toplumun çöküşü; gökten inen bir felaketle, bir anda gerçekleşmez. Sessizce, adım adım, göz göre göre gelir.
Bugün yaşadığımız tablo tam da budur.
Sokaklarımız güvensiz, kalplerimiz huzursuz, gözlerimiz kaygılı…
Çocuklarımızı sokağa salmaya korkuyoruz.
Trafikte küçücük bir tartışma cinayetle sonuçlanıyor. Aile içi şiddet haberleri sıradanlaştı. Dolandırıcılık, gasp, uyuşturucu… Liste uzayıp gidiyor. Peki neden bu hâle geldik?

Sorunların kaynağına bakıldığında, karşımıza yalnızca suçlular değil; onları üreten, görmezden gelen, hatta bazen koruyan sistem çıkıyor. Çünkü sorunlara çözüm aradığımız kaynak ile sorunların kaynağı artık aynı noktada buluşuyor.
Adaletin kaybolduğu yerde güven de kaybolur…
Adalet Kaf Dağı’nın ardında kaldı. Vatandaş, hakkını ararken duvarlara çarpıyor. Güçlü olanın haklı sayıldığı, parası olanın suçtan kurtulduğu, garibanın en küçük hatada ağır cezaya mahkûm edildiği bir düzen, toplumsal çürümenin en açık işaretidir.
Suç oranlarının artışı bir sonuçtur, sebep değil…
Bugün suçun bu kadar yaygınlaşması, toplumun değerlerinden uzaklaşmasının, adaletin işletilmemesinin ve “günahın sıradanlaşmasının” sonucudur. İslâm’a göre her günah aynı zamanda bir suçtur ve her suçun karşılığı vardır. Oysa modern düzen günahı “özgürlük”, suçu ise “küçük bir hata” gibi göstererek toplumun vicdanını köreltti.
Asıl mücadele suçlularla değil, suçu üreten zihniyetle olmalı.
Eğer toplum, yeniden huzur bulmak istiyorsa; adaletin yeniden tesis edilmesi, hak ile batılın ayırt edilmesi ve bireylerin sorumluluk bilinciyle yetiştirilmesi şarttır. Yoksa bizler, daha çok suç oranı, daha çok korku ve daha çok çöküşle karşılaşacağız.
Toplumu ayakta tutan sütun adalet, ahlak ve vicdandır. Bu sütunlar yıkıldığında, hiçbir medeniyet ayakta kalamaz.