Milletvekillerine çağrı, halkın vekili misiniz, küresel güçlerin temsilcisi mi?
Meclise sunulan her uluslararası sözleşme, öncelikle halkın geleceğini korumak için şeffaf bir şekilde tartışılmalı ve referanduma sunulmalıdır.
Milletin vekilleri halkın temsilcileridir; ancak bazen halktan kopuk şekilde hareket edebilirler.
“Halkın İradesi ve dayatılan sözleşmeler: İstanbul sözleşmesi’nden iklim anlaşması’na” Tekrar eden tuzaklara dikkat.
Tarih tekerrürden ibarettir, ancak hatalarından ders almayanlar için… İstanbul Sözleşmesi nasıl dayatıldıysa, bugün de benzer bir süreç İklim Anlaşması üzerinden yürütülüyor. Bir sözleşmenin içeriğini tartışmadan, kimlerin hangi çıkarları için bastırdığını görmeden, onu “mutlak iyi” veya “mutlak kötü” ilan etmek yanlış olur. Ancak halkın rızası olmadan, meclisten yangından mal kaçırır gibi geçirilen her anlaşmanın altında büyük hesaplar olduğu da aşikârdır.
Uluslararası sözleşmelerin görünmeyen yüzü
Dün İstanbul Sözleşmesi ile aile yapımızı hedef aldılar, bugün İklim Anlaşması ile tarımımızı, sanayimizi ve bağımsızlığımızı ipotek altına alıyorlar. Küresel sermaye, gelişmiş ülkelerin çıkarları doğrultusunda “iklim” bahanesiyle gelişmekte olan ülkelerin üretim gücünü dizginlemek, tarımsal üretimi kontrol etmek, enerji politikalarını yönlendirmek istiyor. Türkiye gibi ülkelerin tarım arazilerini, sanayisini, enerji kaynaklarını yabancı denetimine açmak için hazırlanan bu tür anlaşmalar, çevreyi korumak değil, ekonomik bağımlılığı artırmak içindir.
Sormamız gereken sorular
ABD, Çin, Fransa, Kanada gibi ülkeler bu anlaşmadan çekilirken, Türkiye neden hızla onaylama telaşında?
Bu anlaşmanın, Türk çiftçisine, sanayicisine, üreticisine ne gibi yükümlülükler getirdiğini bilen kaç milletvekili var?
Türkiye’nin tarımsal üretimini belirleyen dış müdahaleler, yarın açlık ve bağımlılık tehlikesi yaratmaz mı?
Halkın vekili misiniz, küresel güçlerin temsilcisi mi?
Meclise sunulan her uluslararası sözleşme, öncelikle halkın geleceğini korumak için şeffaf bir şekilde tartışılmalı ve referanduma sunulmalıdır. Aksi takdirde, milletin rızasını almadan kabul edilen her sözleşme, zamanla bir ihanet belgesine dönüşebilir. Bugün “çevreyi koruma” maskesiyle sunulan anlaşmalar, yarın milletin açlık, yoksulluk ve enerji kıtlığı yaşamasına yol açacaksa, bu vebali kim üstlenecek?
Rıza olmadan onay olmaz
Türk milleti, bir delikten iki kez ısırılmamalıdır! İstanbul Sözleşmesi nasıl toplumun büyük tepkisini çektiyse, İklim Anlaşması da halkın geniş bir mutabakatı olmadan kabul edilmemelidir. Halkın iradesine rağmen dayatılan her sözleşme, siyasetin darağacına düğüm atmak demektir.
Yanıltıcı danışmanlar ve dış baskılarla hareket eden siyasetçiler, halkın güvenini kaybedebilir.
İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi, milletin kabul etmediği bir sözleşmenin altına imza atanlar gelecekte hesap vermek zorunda kalır.
“Bir delikten iki kez ısırılmak akıl karı değildir.”
“Milletin rızası olmadan yapılan işler, milletin vicdanında mahkum olur.”
“Bu millet, kendisine dayatılanı değil, kendi kararını yaşamak ister!”