Zorbalığa direnmenin adı, ticaret savaşları ve küresel dayanışma
Dünya bir kez daha tarihi bir dönemeçten geçiyor. Tüfekle, tankla değil, bu kez vergilerle, tarifelerle, ambargolarla yürütülen bir savaşın tam ortasındayız.
Adına “ticaret savaşı” dedikleri bu yeni düzenin aktörleri, küresel ekonominin devleri: ABD, Çin ve Avrupa Birliği. Ve bu savaşın son cephesinde, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in sessizliğini bozarak verdiği mesaj, sadece Pekin’in değil, aslında tüm dünyanın duyması gereken bir çığlık niteliğinde.
Şi Cinping’in ABD Başkanı Donald Trump’a yönelik “zorbalık” çıkışı, artık sadece ekonomik bir mücadelenin değil, aynı zamanda ahlaki bir direnişin de ifadesidir. Çin, yüzde 145’lik vergi baskısıyla tehdit edilen sadece kendi çıkarları için değil, küresel adaletin, eşitliğin ve çok taraflılığın da savunucusu olduğunu göstermeye çalışıyor. Peki, Trump gerçekten ne yapıyor?
Zorbalıkla kurulan ittifaklar, Adalet getirmez
Trump yönetimi, “Önce Amerika” politikasıyla sadece kendi ekonomisini korumaya değil, aynı zamanda küresel ticaret sistemini tekeline almaya çalışıyor. Bugün Çin’e uygulanan baskı, yarın Avrupa’yı, ertesi gün gelişmekte olan ülkeleri hedef alabilir. Zira tek taraflı zorbalık, hiçbir zaman doymayan bir canavardır. Ne kadar verirseniz verin, daha fazlasını ister.

Bu nedenle Çin liderinin Avrupa’ya yaptığı çağrı, sadece stratejik bir iş birliği önerisi değil; aynı zamanda bir vicdan çağrısıdır. AB’nin bu çağrıyı nasıl değerlendireceği, yalnızca Avrupa’nın değil, küresel düzenin geleceğini de belirleyecek. Zira dünya, Trump’ın kurmak istediği tahakküm düzeniyle mi yoksa karşılıklı saygı ve iş birliğine dayalı bir küresel sistemle mi devam edecek, bu kararlarla şekillenecek.
Küresel sorumluluk, sessiz kalmamayı gerektirir
Bugün yaşananlar, aslında bize bir gerçeği daha hatırlatıyor: Sessizlik, zalimin en büyük müttefikidir. Çin uzun süre bu baskılara karşı sessiz kaldı ama artık konuşuyor. Şimdi sıra Avrupa’da. AB, bu çağrıyı duymazdan gelirse, belki kendi elleriyle bağımsızlığını ve ekonomik egemenliğini bir süper gücün insafına terk etmiş olacak.
Dünya, yeni bir ekonomik kutuplaşmanın eşiğinde. Tarafını seçmek ise sadece çıkarlarla değil, değerlerle de ilgili. Ya zorbalığa boyun eğerek suskunluğu seçeceğiz ya da birlikte durarak küresel adaletin sesi olacağız. Seçim artık sadece liderlerin değil, halkların da iradesiyle şekillenecek.