Orhan Sarıbal’dan Su Krizi Çağrısı: ”Bursa Su Kriz Masası” Kurulmalıdır!
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, kentte yaşanan su krizine yönelik önemli açıklamalarda bulundu. Sarıbal, ”Bursa Su Kriz Masası” kurulması gerektiğini belirtti.
CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, şehirde yaşanan su krizinin; çözüm, bilim, planlama ve ortak akılla mümkün olduğunu vurgulayarak ”İlk adım olarak diyorum ki: Bursa Su Kriz Masası Kurulmalıdır!” ifadelerini kullandı. Sarıbal, oluşturulacak kriz masasının valilik, belediyeler, Devlet Su İşleri, Üniversiteler ve bilim, Akademik odalar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, sanayi temsilcileri gibi tüm paydaşları aynı masaya oturtması gerektiğinin altını çizerek, su krizinin ne belediyelerin, ne de tek bir kurumun meselesi olmadığını belirtti. Orhan Sarıbal, ”Bu kentin suyu hepimizin ortak geleceğidir. Ayrışarak değil ortak akılla çözebiliriz.” dedi.
Ortaklaşa Çözüm Modeli İle Hareket Edilmeli
Günü kurtaran değil, geleceği planlayan bir plan yapılmasının önemini dile getiren Orhan Sarıbal, suyu ve gıdayı merkeze alan bir kent modeli çıkarılması gerektiğini vurguladı. ”Su kaynaklarını; orman, tarım alanı, yeraltı suyu, dere ve barajlarla birlikte tek ekosistem olarak ele alma, Uludağ, barajlar, ova, dereler arasındaki ilişkiyi birlikte planlayan bilim kurulu, sivil toplum, belediye, kamu modeli ile kentlerde sel riskini azaltırken su depolayabileceği bir planlama yapılabilir’‘ diyen Sarıbal, bunun ancak ortalaşa çözüm modeli ile olacağını belirtti.
Bursa’da yaşanan su sorununun, doğanın değil, insan eliyle yapılan politikaların sonucu olduğunu ifade eden milletvekili Orhan Sarıbal, Bursa’nın suyu, ormanı, toprağının; insanın ihtiyacına göre değil, sermayenin çıkarına göre planlandığını sözlerine ekledi. Sarıbal, ”Yanlış büyüme, yanlış sanayileşme, yanlış göç politikası, kontrolsüz madencilik ve plansız kentleşme… Bugün yaşadığımız susuzluğun arkasında bu hatalar var.” dedi.
”Bursa’nın Su Kaynakları Sanayiye Peşkeş Çekildi”
Tüm su kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesinden sorumlu, özel bütçeli Devlet Su İşleri olduğunun altını çizen Orhan Sarıbal, suyu yerelde ve genelde yöneten aklın, yıllardır kamu yararını değil, piyasanın çıkarını gözettiğini dile getirdi. Yer altı su kaynaklarının sondaj yoluyla kullanımını Devlet Su İşleri bir dönem yasakladığını söyleyen Sarıbal, daha sonra “yanlış hesap yaptık” diyerek yasağı kaldırdığını belirtti. ”O dönemde, bin lira gibi sembolik bir ücret karşılığında sanayi tesislerine yer altı suyu kullanım izni verildi. Böylece, Bursa’nın su kaynakları adeta sanayiye peşkeş çekildi” ifadelerini kullanan Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Devlet Su İşleri’nin kayıtlarında bu izinlerin birçok örneğinin görülebileceğine dikkat çekti.
Ama bu da yetmedi diyen Sarıbal, Çınarcık Barajı’ndan 50 kilometre uzakta, TEKNOSAB yeni sanayi bölgesine Uluabat Gölü’nün üzerinden hatlar çekildiğini Çiftçiye “kamulaştırma” adı altında baskı yapılarak 18 bin lira gibi bedellerle topraklarının alındığını vurguladı. Orhan Sarıbal, arazilerin günümüzde sanayiciler arasında 10 milyon liraya el değiştirdiğini açıkladı.
Aşırı göç, kontrolsüz sanayileşme ve doğal kaynakların hoyratça kullanımıyla Bursa’nın dengesinin bozulduğunu dile getiren Milletvekili Sarıbal, ”Uludağ’ın suları satıldı, bilime uygun olmayan göletler yapıldı, madencilik faaliyetleriyle doğa delik deşik edildi” dedi. Kestel Gölbaşı yıllardır temizlenmediğinin altını çizen Orhan Sarıbal, İnegöl’deki Kocaköy Barajı’nın hala atıl durumda beklediğini belirtti.
Kentte yaşanacak olası bir ”Su Krizi” için yıllar önce, yöneticileri uyardığını vurgulayan Sarıbal; şu ifadeleri kullandı; ”Suya dayalı sanayi kurdular; kimya ve boya sanayine öncelik verdiler, ve o sanayinin kullandığı suyu Çınarcık Barajı’ndan sağladılar ve Barajın suyunu sanayiye sattılar. Yaklaşık on beş yıl önce uyardık. Bu suları satmayın. Bursa’nın içme suyu bitecek dedik. Bizden öncekiler ucuz satıyordu, biz daha pahalı satacağız dediler. Bugün Bursa’nın yaşadığı kriz, suya ve doğaya yapılan sistemli bir saldırının sonucudur. Bu, sanayiye bağımlı bir kent modelinin, “kalkınma” adı altında doğayı tahrip eden zihniyetin ürünüdür.”
Orhan Sarıbal, susuzluğun siyasi bir mesele olduğunu belirterek, susuzluğun, açlığın, yoksulluğun politiktik olduğunu sözlerine ekledi. “Çevre siyaset üstüdür” cümlesinin kulağa hoş geldiğini, ama gerçekte yanlış olduğunu dile getiren Sarıbal, Uludağ’ın sularının şirkete satılmasının, bir gölün sanayi için yok edilmesinin doğrudan siyasetin konusu olduğunu vurguladı. Siyasi parti ayırmaksızın, su, orman ve yaşam alanlarının ortak değeri olduğunun altını çizen Orhan Sarıbal, ”Bursa bunu birlikte savunmak zorunda” dedi.
”Türkiye Bir Tarım Vizyonu Ortaya Koymak Zorunda”
Tarım ve gıda politikasına da dikkat çeken Sarıbal, beslenme, gıdanın temel bir insan hakkı olduğunu söyleyerek, bundan dolayı devletin kararlı, sürdürülebilir bir tarım ve gıda politikası olması o politikanın, iktidardan iktidara, siyasetten siyasete değişmemesi gerektiğini belirtti. Türkiye’nin 30 yıllık, 50 yıllık, hatta 100 yıllık bir tarım vizyonunu ortaya koymak zorunda olduğunu ifade eden Orhan Sarıbal, dünyada değişen dengeler ile Rusya, Hindistan, Çin, Arjantin ve Brezilya, BRICS adıyla yeni bir oluşum etrafında birleştiğini, ülkelerin ortak bir tarım politikası belirleyerek, stratejik iş birlikleri kurduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin, tarımsal verimlilik açısından oldukça zengin toprakları olmasına rağmen, ”Türkiye hala kendine doğru ve sürdürülebilir bir yol çizememiştir” diyen Sarıbal, bugün başta Bursa olmak üzere Türkiye’deki etkin ve verimli tarım toprakların madencilik, organize sanayi, ticaret ve konut baskısı altında ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldığını ifade etti. Tarımın geleceğinin su kaynakları ile doğrudan bağlantılı olduğun altını çizen Orhan Sarıbal, ”Oysa Bursa sudan ibaretti! Yanlış planlamalar, yanlış büyüme tercihleri ve kontrolsüz sanayileşme yüzünden, Bursa bugünden çok daha büyük bir su krizi yaşamanın eşiğinde…” dedi. Sarıbal sözlerini şöyle tamamladı; ”Bu nedenle, orta ve uzun vadeli tarım ve gıda politikaları geliştirmek zorundayız. Ve bunu tarımı, sanayiyi, ticareti, çevreyi ve yaşamı bir bütün olarak gören bir anlayışla yapmalıyız.”
MUHABİR: Burcum Tansu SARI