Yüzümüze Hakikati Haykırın, Dediğiniz İçin Yazıyorum Sayın Cumhurbaşkanım
Bir zamanlar kürsüden millete seslendiniz ve dediniz ki:
“Hiç çekinmeyin, yüzümüze hakikatleri haykırın. Haykırın ki hatamızı görüp kendimizi düzeltelim.” İşte bugün o çağrıya icabet ederek, yüzünüze hakikati haykırmak için kalemi elime alıyorum.
Çünkü susmak çözüm olmadı.
Çünkü sabretmek, düzelir ümidiyle beklemek çare olmadı.
Ve çünkü bu millet, artık konuşulmasını değil, duymasını istiyor.
Emekliler Açlıkla Terbiye Ediliyor
Ömrünü bu vatana adamış, gençliğini ülkesine vermiş emekliler…
Bugün pazarda ezik domatesin, manavda günü geçmiş ürünün peşine düşüyor.
Kıymaya uzaktan bakıyor, tenceresine ne koysa da çocuk doysa diye düşünüyor.
Emeklinin alnındaki terin, sırtındaki kamburun, kalbindeki vefanın karşılığı bu olmamalıydı.
Bu insanlar lütuf değil, hakkını istiyor.
Ve unutmayalım: “Ahde vefa imandandır.”
Aile Kurumu Çatırdıyor
Evlerde anne ayrı köşede, baba başka odada… Çocuklar ise ekranlara mahkûm.
Ekonomik kriz ve ahlaki erozyon el ele vermiş, aile kurumunu içten içe çürütüyor.
Gençler yuva kuramıyor, kuranlar ise geçinemiyor.
İstatistiklere bakmaya gerek yok; sokakta yürümek, halkla konuşmak yeterli.
Millet bir avuç değil, milyonlarca kişilik bir feryat haline geldi.
Ama bu feryat, hâlâ duyulmuyorsa sorun kulakta değil, niyettedir.
Sağlıkta Dijitalleşme Var Ama İnsanlık Kayboldu
Randevu almak için sabah ezanı okunmadan uyanılıyor ama sonuç yine hüsran.
Sistem dolu, doktor meşgul, tetkikler üç ay sonrasına…
Artık insanlar, ölümden önce muayene olabilmeyi bir “şans” olarak görüyor.
Teknoloji geldi ama insanlık gitti.
Kodlar yerleşti ama vicdan silindi.
Oysa sağlık, anayasal bir hak, lütuf değil.
Gençlik Bataklıkta: Uyuşturucu Alarm Veriyor
Gençlerimiz gözümüzün önünde bir bataklığa saplanıyor.
Uyuşturucu, sentetik maddeler, keyif verici adı altında acı verici hayatlar…
Bu ülkenin geleceği dediğimiz evlatlar, torbacıların kıskacında, umutsuzluğun pençesinde.
Bu gençler sadece ailelerinin değil, devletin de evladıdır.
Uyuşturucuyla mücadele sadece afişle, konferansla olmaz; kararlılıkla, iradeyle olur.
Bürokrasi: Engel Makinesi
Bugün birçok kamu kurumu, sanki vatandaşın işini çözmemek üzere organize olmuş gibi.
“Evrak eksik”, “sistem yok”, “yetki bende değil” bahanesi dillerde pelesenk olmuş.
Görevini yapması gerekenler, vatandaşı yıldırmak için uğraşıyor.
▪️Oysa devletin büyüklüğü, vatandaşına yük olmasıyla değil, yük almasıyla ölçülür.
▪️Memur halkın hizmetkârıdır, efendisi değil.
▪️Bu anlayış yıkılmadıkça, milletle devlet arasındaki bağ kopmaya devam edecek.
Sayın Cumhurbaşkanım…
Sizi seven, size güvenen bu millet, bugün hâlâ “yanlış bilgileniyor olmalı” diye umutla bekliyor.
Ama umutlar sabırla sınanır, sabır ise bir yerde tükenir.
Ve unutmayın:
“Milletin sessizliği rızası değildir; bazen çaresizliği, bazen de fırtına öncesidir.”
Bu millet çok şey istemedi:
Adalet istedi,
Bir randevu istedi,
Bir dilim ekmekle onurunu koruyarak yaşamak istedi.
Bu Uyarı Bir İsyan Değil, Bir Sadakattir
Susmak, sevmek değildir.
Eleştiri ise bazen en büyük sadakattir.
Uyarıyoruz, çünkü kaybetmek istemiyoruz.
Konuşuyoruz, çünkü hâlâ umut var.
Lütfen susturmayın, dinleyin.
Lütfen göz boyayan değil, çözüm üreten politikalara yönelin.
Çünkü bu millet, hâlâ sizin adınıza umut taşıyor.
Ama zaman daralıyor…
“Millete rağmen değil, millet için devlet olunur.”
“Bir devletin büyüklüğü, en zayıfına nasıl davrandığıyla ölçülür.”
“Hakikat acıtır ama haksızlık daha çok yakar.”
“Suskunluk, zulmün en büyük besinidir.”
Yüzünüze hakikati haykırıyoruz Sayın Cumhurbaşkanım.
Duyun artık bu milletin sessiz çığlığını… Saygılarımla Fatih Yamaç