Toplumsal eşitsizlik üzerine bir sitem
Bir sofra, bir ayrım, bir unutuş, Düğünler, cenazeler, davetler… Zenginlerin ve siyasilerin masaları hiçbir zaman yalnız değildir.
Bir sofra, bir ayrım, bir unutuş, Düğünler, cenazeler, davetler… Zenginlerin ve siyasilerin masaları hiçbir zaman yalnız değildir. Onları zenginleştiren, seçen ve el üstünde tutan insanlar orada değildir; onlar göz önünde değil, gönüllerden uzak tutulmuştur. Bu seçilmiş sofralar, kimleri hatırlayıp kimleri unuttuğumuzu bize anlatan bir aynadır aslında.
Hadis-i Şerif’te de belirtildiği gibi; “En kötü sofra, zenginlerin çağrılıp fakirlerin unutulduğu sofradır.”
Bugün bu söz, geçmişte olduğu kadar günceldir. Zenginlerin gösterişli sofralarına davet edilmeyenlerin, halkın, emekçinin, gerçekte bu sofraların kurucusu olduğunu unutmayalım. Ancak, ne acıdır ki, bu sofralara gelmeyenler, soğuk kış akşamlarında içimizi ısıtan dost eli, omuz veren dost sesi değil midir? Onlar yokken sofra bir lezzet taşır mı, o neşe kaynağı kalır mı?
Ne zaman bir açılış töreninde, bir düğünde, bir cenazede bir araya gelinse, aslında halktan kopuş da o sofrada görünmez şekilde hissedilir. Sözde halka en yakın olan, halkı için ter döktüğünü söyleyen isimler bile o sofralarda gözükmez. Onların düğünlerinde ve cenazelerinde kalabalıklar eksik olmaz ama bu kalabalıklar kim için oradadır? Asıl mesele de budur. Gerçekten halk mı önemseniyor, yoksa çıkar ilişkileri mi besleniyor?
Bir toplumun değerini, onun en zor zamanında yanında olanlar belirler. Yalnız kalabalıklarla dolu sofralar değil, paylaşmayı bilen yürekler bizi insan kılar. Unutulmamalıdır ki, zenginliğin en güzeli, yanında fakiri görebilmek; iktidarın en anlamlısı, gücünü halkla paylaşabilmektir. Sofralarımızın bereketi davet edilenlerden değil, davet edilip gönlümüzden geçenlerden gelmeli.
Toplumda sınıflar arasındaki derin ayrımı, zenginlerin ve siyasilerin sosyete etkinliklerinde bir araya gelip, onları destekleyen halkı unutmalarına bir eleştiri getirmek istedim,
Hadis-i şerifin ışığında, zengin sofralarının yalnızca seçilmiş insanlara açık olduğu gerçeğini adaletsizlik ve duyarsızlıklar toplumumuzu çıkmaza sokuyor.
Görkemli sofralar ve ihtişamlı davetler… Bu sofralarda bulunmak için toplumda belirli bir mevkide, güce ya da maddi olanaklara sahip olmak gerekir. Ancak, bu sofraların kurulmasına vesile olan, zenginleri zengin yapan halkın, bu sofralara davet edilmesi bir yana, hatırlanması bile söz konusu olmaz. Ne acıdır ki en güzel sofralar zenginlerin buluşma alanı olurken, fakirlerin sofralarında çoğu kez yalnızlık ve yokluk hâkimdir.
Peygamber Efendimiz (sav), asırlar önce zenginlerin çağrılıp fakirlerin unutulduğu sofraların en kötü sofra olduğunu söylemiştir. Bu sözün derin manası, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Zenginlerin, siyasetçilerin cenazelerinde kalabalıklar bulunurken; yoksul bir insan vefat ettiğinde cenazesinde pek kimse görülmez. Onlara kol kanat geren, oylarıyla ve emeğiyle var eden halkın acıları ise çoğu zaman duyulmaz.
Toplumsal eşitsizlik üzerine “Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil; sofralarda, sokaklarda ve tüm insan ilişkilerinde aranmalıdır. Ancak görüyoruz ki adaletin terazisi her sofraya aynı servisi sunmuyor. Bir yanda bolluk ve gösteriş içinde yapılan davetler, diğer yanda unutulan halk sofraları… Bu durum, toplumda derin yaralar açmakta ve güveni sarsmaktadır.
Yoksulların olmadığı, fakirlerin dışlanmadığı bir toplum inşa etmek hepimizin sorumluluğudur. Sofralarımız, kalplerimiz gibi geniş ve kapsayıcı olduğunda, gerçek adaleti ve insan sevgisini bulabiliriz. Unutmamalıyız ki, asıl zenginlik ve merhamet, sofraların herkese açık olduğu, bir gönül birlikteliğinde buluşulduğu o anlarda gizlidir.
Bu doğrultuda hatırlatmak isterim ki: “Bir ülkenin huzuru, zenginlikte değil, adalette ve eşitlikte saklıdır.” Sofraların yalnız zenginlere değil, ihtiyacı olan herkese açık olduğu günleri görmek dileğiyle…