Dolar 39,8909
Euro 47,0407
Altın 4.275,32
BİST 10.275,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 31°C
Parçalı Bulutlu
Bursa
31°C
Parçalı Bulutlu
Cts 33°C
Paz 35°C
Pts 34°C
Sal 34°C

Süleymancıların Gölgesindeki Sır: Ahmet Arif Denizolgun’un Ölümü ve Ortaya Çıkan Şüpheler

4 Temmuz 2025 16:04

Türkiye’nin dini ve sosyal yapısında önemli bir yere sahip olan Süleymancılar cemaati, son yıllarda hem iç dinamikleri hem de dış dünyayla ilişkileri açısından sıkça tartışılıyor.

2016 yılında, cemaatin lideri Ahmet Arif Denizolgun’un ani ölümü, o dönemde yalnızca bir sağlık sorunu olarak kayıtlara geçmişti. Ancak aradan geçen 10 yıla rağmen, bu ölümün üzerindeki sır perdesi aralanmış değil.

Yeğeni Fatih Süleyman Denizolgun’un Beykoz Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı suç duyurusu ve otopsi raporunda yer alan FETÖ bağlantılı bir doktorun varlığı, bu olayı yeniden gündemin merkezine taşıdı.

Peki, Bu İddialar Ne Anlama Geliyor?

Türkiye’nin toplumsal ve siyasi dokusuna nasıl bir yansıması olabilir? Ahmet Arif Denizolgun’un 7 Eylül 2016’da, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminden sadece iki ay sonra hayatını kaybetmesi, zamanlama açısından dikkat çekici.

Beyin kanaması olarak açıklanan bu ölüm, cemaatin liderlik değişimiyle birleştiğinde, şüphe bulutlarını yoğunlaştırdı.

Denizolgun’un yeğeni Fatih Süleyman Denizolgun, amcasının ölümünün doğal olmadığını, cemaat içindeki güç mücadelesinin bir sonucu olabileceğini iddia ediyor. Daha da çarpıcı olan, otopsi raporunun hazırlanma sürecinde sahtecilik yapıldığı ve raporu hazırlayan heyetten bir doktorun FETÖ mensubu olduğunun ortaya çıkması.

Bu iddialar, sadece bir cemaatin iç meselesi olmaktan çıkıp, Türkiye’nin adalet sistemi, dini yapılar ve siyasi ilişkiler ağında daha geniş bir tartışmayı tetikliyor.

Cemaat İçi Güç Mücadelesi mi, Daha Büyük Bir Komplo mu?

Fatih Süleyman Denizolgun’un suç duyurusu, cemaatin liderlik geçişinde usulsüzlük olduğunu öne sürüyor. İddiaya göre, Ahmet Arif Denizolgun’un ölümü sonrası cemaatin başına, teamüllere aykırı olarak, erkek kardeşi Mehmet Beyazıt Denizolgun yerine, kız kardeşi Gülderen Denizolgun Kuriş’in oğlu Alihan Kuriş geçmiş. Bu hızlı liderlik değişimi, cemaat içinde bir “darbe” olarak nitelendiriliyor. Üstelik, otopsi raporunda tespit edilen baryum, arsenik, cıva gibi ağır metallerin varlığı, cinayet ihtimalini güçlendiriyor.

Adli Tıp Kurumu’nda FETÖ bağlantılı bir doktorun yer alması ise, bu şüpheleri daha da derinleştiriyor. Acaba bu olay, cemaat içindeki bir hesaplaşmanın mı, yoksa daha geniş bir organizasyonun parçası mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yürütülen yolsuzluk soruşturmasına dair “Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu” ifadesi, dikkatleri Süleymancılar cemaatine çevirdi.

Erdoğan’ın “uluslararası ayağı olan bir ahtapot” benzetmesi, cemaatin sadece dini bir topluluk olmaktan öte, bürokrasi, iş dünyası ve hatta istihbarat ağlarıyla bağlantılı olabileceği iddialarını gündeme getirdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 15 Temmuz sonrası hazırladığı raporda Süleymancıların “FETÖ’den sonra en tehlikeli yapı” olarak tanımlanması da bu bağlamda düşündürücü. Ancak bu tür ifadeler, cemaatlerin toptan kriminalize edilmesi riskini de beraberinde getiriyor.

Soru şu: Bu iddialar, somut delillerle desteklenebilecek mi, yoksa siyasi bir hesaplaşmanın parçası mı?

Güven Krizi ve Toplumsal Yansımalar Ahmet Arif Denizolgun’un ölümü etrafındaki iddialar, sadece cemaat içindeki bir meseleyi değil, aynı zamanda Türkiye’nin kurumlarına duyulan güveni de sorgulatıyor. Adli Tıp Kurumu gibi kritik bir kuruluşun hazırladığı bir raporda sahtecilik iddiası, adalet sistemine gölge düşürüyor.

FETÖ bağlantılı bir doktorun varlığı, 15 Temmuz sonrası devletin temizlenme sürecinin ne kadar etkili olduğu sorusunu yeniden gündeme getiriyor.

Eğer bu iddialar doğrulanırsa, sadece Süleymancılar cemaati değil, devletin kurumları da ciddi bir güven sınavından geçecek. Süleymancılar cemaati, Türkiye’de yıllardır Kur’an eğitimi ve yurtlarıyla bilinen, ancak “kapalı kutu” olarak nitelendirilen bir yapı.

Bu olay, cemaatin iç dinamiklerini ve dış dünyayla ilişkilerini yeniden tartışmaya açtı. Cemaatlerin siyasi partilerle ilişkileri, bürokrasideki etkileri ve ekonomik faaliyetleri, uzun süredir Türkiye’nin gündeminde. Ancak bu tür yapılar, şeffaflıktan uzak kaldıkça, hem kendi mensupları hem de toplum nezdinde güven kaybına uğruyor. Ahmet Arif Denizolgun’un ölümü, bu tartışmalara yeni bir boyut ekliyor.

Cemaatler, Dini Bir Misyonun Ötesinde, Güç Mücadelesi Ve Siyasi Hesaplaşmaların Aracı Haline Mi Geliyor?

Adaletin Işığında Hakikat Arayışı Beykoz ve Bakırköy Cumhuriyet Savcılıklarının yürüttüğü soruşturmalar, bu olayın hakikatini ortaya çıkarabilir. Ancak bu süreçte, hem adaletin tarafsızlığı hem de soruşturmanın şeffaflığı büyük önem taşıyor. Ahmet Arif Denizolgun’un ölümü, eğer iddia edildiği gibi bir cinayetse, sadece bir cemaatin iç meselesi olmaktan çıkar.

Türkiye’nin dini, siyasi ve toplumsal yapısını derinden etkileyen bir olay haline gelir. Öte yandan, iddiaların asılsız çıkması durumunda, cemaatlerin hedef haline getirilmesi ve toplumsal kutuplaşmanın artması riski de göz ardı edilmemeli.

Ahmet Arif Denizolgun’un ölümü etrafındaki sır perdesi, Türkiye’nin hem dini hem de siyasi yapılarındaki kırılganlıkları bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu olay, sadece bir cemaatin iç meselesi değil; adalet, şeffaflık ve güven arayışının bir yansıması.

Soruşturmanın sonucu ne olursa olsun, bu süreç, Türkiye’nin cemaatler, devlet ve toplum arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmesi için bir fırsat olabilir.

Adaletin terazisi, bu karanlık noktaları aydınlatabilecek mi? Bunu hep birlikte göreceğiz.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.