İBB Skandalı, 560 milyar TL vurgun yapılırken, denetim mekanizmaları neredeydi?
Çok ciddi suçlamalar var, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başında olduğu 560 milyar liralık yolsuzluk ve kirli para organizasyonunu deşifre etti.
İmamoğlu, rüşvetten, kara para aklamaya ve dolandırıcılığa uzanan suçlamaların baş şüphelisi olarak gözaltına alındı..
MASAK, 106 kişi arasındaki ağı ve bağlantıyı tepesindeki Ekrem İmamoğlu’nu tespit etmiş durumda. Bu suç örgütü bu ilişki ağında çıkar sağlamak için rüşvet alıp verdi. Bu kişiler içinde ihalelere giren şirketlerin yöneticileri de var. MASAK raporunda nitelikli dolandırıcılık yaptığı da ifade ediliyor. Bu muhtemel olarak ihale yöntemiyle ilgili bir durum.
.
Burada irtikap yani kamu gücünü kötüye kullanma ve suç ağı içerisine alma durumu da var. Kişisel verileri hukuka aykırı olarak elde etmek yani suça katmak istedikleri kişilerin açığına ulaşma yöntemi. İhaleye fesat karıştırmak gibi bir durumda da var. Yapılan ihalelerin usullerinde ayrı ayrı problemler var. Yani ortada işlenmiş 4-5 tane çok ciddi suç var..
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile ilgili iddia edilen 560 milyar TL’lik yolsuzluk ve kaynak yönetimi skandalı, kamuoyunda ciddi bir tartışma konusu haline geldi.

Bu kadar büyük bir rakamın söz konusu olması, yalnızca yerel yönetimlerin değil, aynı zamanda ülkenin denetim mekanizmalarının da sorgulanmasına neden oldu.
“560 Milyar TL ve denetimsizliğin ağır bedeli, kamu kaynakları nereye gidiyor?”
Vurgun değil, İhanet, Kamu kaynaklarının İzini sormak”
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bütçesi üzerinden ortaya çıkan 560 milyar TL’lik iddialar, yalnızca bir yolsuzluk skandalı değil, aynı zamanda kamu denetim mekanizmalarının işlevsizliğine dair çarpıcı bir örnek. Bu rakam, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2025 yılı bütçesinin 24’te 1’ine denk geliyor. Peki, bu kadar büyük bir kaynağın denetimsiz kalması nasıl mümkün oldu?
Sayıştay, mülkiye müfettişleri, teftiş kurulları ve kolluk kuvvetleri bu süreçte neredeydi? Bu sorular, yalnızca İBB’yi değil, tüm denetim sistemimizi sorgulamamızı gerektiriyor.”

Kamu kaynaklarının kutsallığı ve hesap verebilirliği
Kamu kaynakları, milletin ortak malıdır ve bu kaynakların kullanımı, en üst düzeyde şeffaflık ve hesap verebilirlik gerektirir. MASAK raporunda 560 milyar TL gibi devasa bir rakamın denetimsiz kalması, yalnızca bir yönetim zaafı değil, aynı zamanda toplumsal bir ihanettir.
Yolsuzluk iddiaları, kamu kaynaklarının nasıl ‘yağmalandığını’ gözler önüne sererken, denetim mekanizmalarının neden devreye girmediği sorusunu da beraberinde getiriyor.
Denetim mekanizmalarının işlevsizliği
Sayıştay, mülkiye müfettişleri ve teftiş kurulları gibi denetim birimleri, kamu kaynaklarının koruyucu kalkanı olmak için vardır. Ancak İBB skandalı, bu mekanizmaların ne kadar etkisiz kaldığını ortaya koyuyor.
Denetim mekanizmalarının işlevsizliği, yalnızca bir kurumun değil, tüm sistemin sorgulanması gerektiğini gösteriyor. Bu durum, kamuoyunun güvenini daha da zedeliyor.

Siyaset ve yolsuzluk ilişkileri
Yolsuzluk iddiaları, siyasi çekişmelerin gölgesinde kalmamalıdır. Bu gibi skandallar yalnızca bir belediyenin değil, tüm siyasi sistemin sorgulanması gerektiğini gösteriyor.
Siyasi partiler arasındaki çatışmalar, kamu kaynaklarının kötüye kullanımını meşrulaştırmamalıdır. Bu tür iddialar, partiler üstü bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
Toplumsal etkiler ve güven kaybı
560 milyar TL’lik bir kaynağın yanlış yönetilmesi, yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda toplumsal güvenin de erozyona uğraması anlamına geliyor.
Vatandaşlarımızın, vergileriyle oluşturulan kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını bilmek hakkına sahiptir. Bu skandal, bu hakkın ihlali anlamına geliyor.
İBB skandalı, yalnızca bir yolsuzluk iddiası değil, aynı zamanda denetim mekanizmalarının yeniden yapılandırılması gerektiğini gösteren bir uyarıdır.
Kamu kaynaklarının şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde yönetilmesi için denetim mekanizmaları güçlendirilmeli, bağımsız ve tarafsız bir şekilde çalışmalıdır.
Bu skandal, siyasi partilerin değil, tüm toplumun meselesidir. Yolsuzlukla mücadele, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.
Unutmayalım kamu kaynakları milletindir ve bu kaynakların korunması, hepimizin geleceği ve görevidir.
“Kamu kaynakları, milletin geleceğidir. Bu kaynakların yanlış kullanımı, geleceğimizin çalınmasıdır.”
“Denetimsiz güç, güç değil, zulümdür.”
“Yolsuzluk, yalnızca bir suç değil, aynı zamanda toplumsal bir ihanettir.”
“Şeffaflık, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kamu kaynaklarının kullanımı, her zaman şeffaf ve hesap verebilir olmalıdır.”