Halkın parasıyla seçim yapmak utanç verici, israfın bedeli
Ülkemizde siyasi partilerin seçim kongrelerinde kullandığı bayraklar, süslü salonlar ve gösterişli harcamalar, giderek daha fazla dikkat çekiyor.
Ülkemizde siyasi partilerin seçim kongrelerinde kullandığı bayraklar, süslü salonlar ve gösterişli harcamalar, giderek daha fazla dikkat çekiyor.
Bu görüntüler, bir yanda halkın alın terinin karşılığı verilmeyen emeklilerin, işçilerin, gençlerin sıkıntılarını hatırlatırken, diğer yanda israfın boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu israf, aslında sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda toplumun vicdanında açılan derin yaralardır. Her gün, hayat mücadelesi veren insanlardan esirgenen o alın teri, seçim yatırımları adı altında israf edilmekte ve ne yazık ki bu israfın hesabını soran kimse yok.
Bir siyasi partinin dürüst olması gereken en temel ilkelerden biri, halkın parasını doğru ve verimli kullanmaktır. Ancak, ülkemizde görülen manzara, devletin hazinesinin sadece siyasi partilerin kampanya harcamalarına harcandığı bir tabloyu ortaya koyuyor. Siyasi partiler, devletin hazinesinden ciddi bütçeler alırken, halkın en temel ihtiyaçları için para bulunamıyor. Emeklilere, işçilere, sağlık hizmetlerine, eğitime yapılan kesintiler, bu bütçelerin başka alanlara aktarılmasını sorgulamamıza neden oluyor. Hangi ülke, halkın emeğiyle toplanan bu hazinenin yalnızca seçim harcamalarına aktarılmasını kabul edebilir? Avrupa’da ve Amerika’da, bu tür seçim harcamaları çoğunlukla toplanan bağışlarla finanse edilirken, bizde partilere, halkın cebinden çıkan paralar aktarılıyor. Üstelik bu harcamalar, bazen israf boyutlarına ulaşabiliyor.
İsraf, yalnızca maddi bir kayıp değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküşün göstergesidir. Bir toplumun kaynakları, o toplumun geleceği ve refahı için kullanılmalıdır. Ancak bizde, halkın vergileriyle alınan her kuruş, siyasi partilerin seçim sürecinde adeta gösteriş amaçlı kullanılmaktadır. Bayraklarla süslenen salonlar, büyük çaplı etkinlikler, her birisi sadece seçimdeki gücü artırmaya yönelik masraflardır. Bu, halkın parasını, kendi iktidarını sürdürmek için harcayan bir anlayışın izidir.
Ve en acısı, bu harcamaların yapıldığı yerlerde, halkın gözlerinin içine bakarak “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nutukları atılıyor. Bu sözlerin ne kadar boş olduğunu görmek, sadece halkı kandırmaya yönelik bir söylem olduğunu anlamak artık çok zor değil. Bu tip riyakarlar, halkın emeği üzerinden kendi çıkarlarını gözetirken, seçim meydanlarında en yüce değerlerden bahsediyorlar. Ama bu değerler, sadece lafta kalıyor; eyleme dökülen hiçbir şey yok. Devlet, halkı yaşatmayı vaat ederken, en temel haklar için gereken bütçeyi kesiyor, ancak kendi partilerini yaşatmak için devlete ait kaynakları sonuna kadar harcıyor.
Bütün bu yaşananlar, halkın adalet arayışını giderek daha da büyütüyor. “Bu ülkenin emekçisinin, emeklisinin hakkı ne zaman verilecek?” sorusu, toplumun her kesiminden yükseliyor. Zira, siyasi partiler dürüstse, eğer gerçekten halkın menfaatini gözetiyorlarsa, o zaman devletin hazinesinden yardım almayı reddetmeli ve seçim süreçlerini tamamen kendi kaynaklarıyla yönetmelidir. Seçimlerin, halkın katkı sağladığı devlet bütçesinden değil, kendi öz kaynaklarıyla yapılması, en adil ve doğru yol olacaktır.
Bir ülkenin kalkınmasının ve adaletin temeli, kaynakların doğru yönetilmesidir. Bu, sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda bir ahlaki sorumluluktur. Halk, devletten aldığı hizmetin karşılığını görmek ister. Fakat bu israf ortamı, halkın güvenini zedeler ve her geçen gün daha büyük bir uçurum yaratır. Seçim kampanyalarının süslü salonlarda, gösterişli etkinliklerde değil, halkın içinde, halkla birlikte yapılması gerekir. Ancak o zaman devlet, gerçek anlamda halkın devleti olur ve halk, kendi gücünü, kendi iradesini seçme konusunda kararlı olur.
Ve tarih, tıpkı bugün olduğu gibi, riyakarları affetmez. Seçim meydanlarında, halkın değerleriyle oynayanlar, zamanın adaletine teslim olur. Biz de bu günleri hatırlatacak, adaletin sağlanması için sesimizi duyuracak bir sorumluluğa sahibiz. Çünkü gerçek adalet, sadece sözde değil, her alanda uygulandığında anlam kazanır.