Çöküşün altında kalan gerçekler
İstanbul’da çöken bina kentsel dönüşümün hayatı önemini bir kez daha hatırlattı bizlere.
İstanbul Güngören’de kontrollü yıkım sırasında çöken altı katlı bina, yalnızca bir yapı değil; yıllardır göz ardı edilen bir gerçeğin ağırlığını da beraberinde götürdü. Kentsel dönüşüm, bir tercih değil; bir zorunluluktur. Çöken her bina, ihmallerimizin üzerimize devrilmesidir.
Haznedar Mahallesi‘nde yaşanan bu olay, bizlere çürük yapılar arasında yaşamaya devam etmenin ne denli büyük bir risk olduğunu bir kez daha gösterdi. Çökmenin etkisiyle yan binaların ve park halindeki araçların dahi zarar gördüğü bu tablo, tehlikenin sadece bireylerle sınırlı olmadığını; toplumsal bir tehdit oluşturduğunu kanıtlıyor.
Deprem kuşağında yer alan ülkemizde, sağlam yapıların inşası artık ertelenemez bir sorumluluktur. Radikal kararlar alınmalı ve kentsel dönüşüm projelerinin önü tüm bürokratik engellerden arındırılmalıdır. Bugün alınmayan bir önlem, yarının felaketine davetiye çıkarmaktır. Riskli bölgeler derhal boşaltılmalı, güvenli yaşam alanları inşa edilmelidir.
Unutmayalım, güvenli bir gelecek sağlam zeminlerde yükselir. Kentsel dönüşüm sadece bir inşaat faaliyeti değildir; insan hayatına verilen değerin bir yansımasıdır. Gelecek nesillere daha yaşanabilir şehirler bırakmak istiyorsak, çöken binaların altında yalnızca beton değil, ihmallerimizi de gömmeliyiz.
“Bir binayı yeniden yapabilirsiniz, ama kaybedilen bir canı geri getiremezsiniz.” Bu gerçeklik, kentsel dönüşümün artık bir seçim değil, bir zorunluluk olduğunu gözler önüne seriyor. Harekete geçmenin tam zamanı. Ya bugün radikal adımlar atarız ya da yarın başka bir enkazın başında ağıt yakarız. Karar bizim.