Bu toprakların her bir damlası azizdir: Su savaşları ve Akdeniz’in kaderi
Su yollarımızı korumak, Akdeniz’deki haklarımızı savunmak, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de bize yüklediği bir sorumluluktur.
Toprak nasıl Stratejik bir unsur ise, Yaşam için “Su“ da aynı şekilde Stratejik bir unsurdur. Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinde başta Fırat, Dicle gibi büyük nehirler ile zap, habur, hezil gibi birçok su kaynağına sahip ırmaklar zengin su Kaynağımızı oluşturur. Doğu Akdeniz. Çünkü Türkiye’nin Hükümranlık haklarının bulunduğu Doğu Akdeniz aynı zamanda petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olması bakımından da ülkemiz için vazgeçilemez yaşam kaynağıdır.
Su, yarının petrolü olacak. Bunu biliyorlar. Bu yüzden sadece enerji değil, su kaynaklarımız da hedefte.
Bugün ABD’nin “ittirmesiyle” çizilen haritalar, Ortadoğu’da yeni sınırlar ve yeni devletçikler yaratma çabaları, suyun ve kaynakların kontrolüne yöneliktir. “Kürdistan’a devlet kurduracağız” diyerek dayatılan bu projelerin arkasında, aslında İsrail’in güvenliği için bir karakol devleti kurma niyetinin yattığını görmek zorundayız. Ama unutmaları gereken bir şey var: Bu topraklar üzerinde masa başında harita çizenlerin kalemi, milletimizin iradesi karşısında kırılır!
Dünya bir gün en çok neyin savaşını verecek diye sorulsa, cevabı artık çok net: Su. Bugün göz ardı edilen, yarın hayatın en büyük mücadelesi haline gelecek olan bu kaynak için haritalar çiziliyor, stratejiler kuruluyor. Akdeniz’in bereketli toprakları ve su yolları ise bu mücadelenin tam merkezinde duruyor.
Biz bu topraklarda enflasyonla, yoklukla, nice zorluklarla mücadele ederek barajlarımızı inşa ettik, su kaynaklarımızı koruduk. Şimdi bu kaynakları birilerinin masa başında çizdiği haritalara kurban mı edeceğiz? Hayır, asla! Biz Akdeniz’i de, su yollarımızı da, yeraltı zenginliklerimizi de kimseye yedirmeyiz.
Amerika’nın Suriye’deki ittirmeleriyle oluşturulmaya çalışılan yapılar, yalnızca bir etnik grubun sözde bağımsızlığı için değil, İsrail’in güvenliği için birer karakol devlet kurma planıdır. Kürdistan hayali adı altında aslında bölgede bir kontrol mekanizması oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak kimse unutmasın ki; masa başında çizilen haritalar sahada karşılık bulmaz. Türkiye’nin Akdeniz üzerindeki hakkını kimse kalemle silemez.
Su, yarının petrolü olacak. Bunu biliyorlar. Bu yüzden sadece enerji değil, su kaynaklarımız da hedefte. Bugün Azerbaycan gibi ülkelerin 30 yıl sonra kuraklık tehdidiyle yüzleşeceği bilimsel olarak kanıtlanmışken, suyun değeri anlaşılmıyor mu sanıyorsunuz? Dünya artık petrol kuyuları için değil, su kaynakları için kıvranacak. İşte bu yüzden, Türkiye olarak su yollarımızı ve kaynaklarımızı muhafaza etmek en büyük milli meselemizdir.
Ecdadımızın “Su gibi aziz ol” sözü, yalnızca bir dilek değil, aynı zamanda bir bilgelik ifadesidir. Çünkü su, azizdir. Hayattır, medeniyettir, gelecektir. Akdeniz’in mavi sularını, Toroslar’dan doğan nehirlerimizi, barajlarımızda biriken can suyunu kimseye kaptıramayız. Bunun için geçmişte nice bedeller ödedik. Şimdi bu bedelin meyvelerini elaleme sunacak değiliz.
Güçlü bir Türkiye’nin yolu, yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip çıkmaktan geçer. Su yollarımızı korumak, Akdeniz’deki haklarımızı savunmak, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de bize yüklediği bir sorumluluktur. Unutulmamalıdır ki, Akdeniz yalnızca bir deniz değil, bir hayat damarıdır. Ve o damar, Türkiye’nin ellerindedir.
Su, hayat kadar kıymetli. Hayatımızı, toprağımızı ve kaynaklarımızı korumak, yalnızca bir hak değil, kutsal bir görevdir. Bugün masa başında haritalar çizenler, yarın bu coğrafyanın gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalacaklar. Biz suyumuzu, toprağımızı ve Akdeniz’imizi korumak için daima dimdik duracağız. Çünkü bu bizim hem tarihimize, hem de geleceğimize borcumuzdur.