Belediye mi Kamu Hakkını Zedeleyen Düzen mi?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in açıklamaları, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.
Başsavcı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturmayı “yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” olarak nitelendirdi.
Ortaya atılan iddialar, sadece bir kurumun değil, aynı zamanda kamu vicdanının da sınandığı bir tabloyu gözler önüne seriyor.

2019–2024 yılları arasında 5,4 milyar dolarlık kredi kullanıldığı, bu kaynağın ise halkın beklentilerinin aksine metro hatlarına değil, farklı yöntemlerle şirketlere aktarıldığı ileri sürülüyor.
Eğer bu iddialar doğruysa, sadece mali kaynaklar değil; aynı zamanda İstanbulluların zamanı, emeği ve yaşam kalitesi de gasp edilmiş demektir. Çünkü metro projelerinin durması, milyonlarca insanın günlük hayatını doğrudan etkileyen bir sonuçtur.
Başsavcı Gürlek’in, “Kuyumcu terazisi hassasiyetiyle soruşturma yürütüyoruz” ifadesi önemlidir.
Çünkü böylesi iddialarda yalnızca suçluların değil, aynı zamanda masumların da korunması gerekir.
Adalet, bir tarafın değil, herkesin güvencesi olmalıdır. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken en temel husus, delillere dayalı, şeffaf ve hakkaniyetli bir yargılamadır.
Kamu kaynaklarının amacı dışında kullanılması, hangi yönetim anlayışı altında olursa olsun kabul edilemez.
Vergisini ödeyen vatandaş, alınan kredinin yol, metro, park, okul gibi hizmetler olarak geri dönmesini bekler. Bu beklenti karşılanmadığında sadece bir ekonomik kayıp yaşanmaz; aynı zamanda toplumsal güven de zedelenir.
Bugün tartışılan mesele, bir belediye ya da bir şahsın ötesindedir.
Asıl mesele, kamu hakkının korunup korunmadığıdır.
Adaletin terazisi ne kadar doğru tartarsa, toplumun devlete olan güveni de o kadar güçlenecektir.