Beden Unutmaz: Kronik Ağrıların Ardındaki Bilinçaltı Mekanizmalar Ve Terapötik Yaklaşımlar
Bazı ağrılar vardır ki ilaçla geçmez. Bazı şikâyetler vardır ki hiçbir tetkik sonucu açıklayamaz. MR temiz çıkar, tahliller normalken ağrı sürer gider. Bazen başınızın tam ortasında zonklayan bir ağırlık, bazen de midenizde yakan, kemiren bir sancı olur bu. Kimi zaman “sebebi yok” denir, kimi zaman da “psikolojik olabilir.” Ama o ağrı oradadır. Gerçektir. Var olmak istercesine kendini hatırlatır.
İşte bu noktada bedenin yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikodinamik bir bütünlük içinde işlediğini anlamak gerekir. İnsan bedeni, yaşadığı her duyguyu, her deneyimi kaydeden bir hafıza sistemine sahiptir. Ve bu kayıt, yalnızca bilinç düzeyinde değil, bilinçaltı dediğimiz çok daha derin bir alanda gerçekleşir. Travmalar, bastırılmış duygular, ifade edilememiş öfke, yas, suçluluk, utanç… Hepsi hücresel düzeyde bir iz bırakır. Ve bu izler zamanla “semptom” dediğimiz sinyallere dönüşür.
Regresyon terapisi ve bilinçaltı farkındalık seansları, işte bu görünmeyen izleri açığa çıkarma ve dönüştürme sürecidir. Regresyon çalışmalarıyla birey, yaşamının geçmiş dönemlerine – çocukluk, erken dönem anılar ya da sembolik olarak geçmiş yaşamlara – geri götürülerek, orada donup kalmış duygusal enerjilerle yüzleştirilir. Bilinçaltı seansları ise, günlük farkındalık düzeyimizin ötesinde çalışan içsel inanç kalıplarını, duygusal yükleri ve oto-pilot haline gelen davranış döngülerini fark etmemizi sağlar.
Klinik uygulamalarda sıkça karşılaştığımız kronik baş ağrısı vakaları bunun somut bir örneğidir. Baş ağrısı çeken birçok danışanın geçmişinde, çoğu zaman farkında bile olmadığı baskı, değersizlik hissi, öfke bastırması ya da çocuklukta yaşanmış otoriteyle ilgili çatışmalar olduğu görülmektedir. Bu bireyler, duygularını dışa vuramamış, hep güçlü kalmak zorunda hissetmiş, kendi iç dünyasına alan tanımadan yaşamıştır. Sonuçta beden konuşmuştur – ağrıyla, sızıyla, zonklamayla…
Benzer şekilde, yıllarca süren mide rahatsızlıkları da sadece asitle açıklanamaz. Mide, duyguların sindirildiği merkezdir. “İçime oturdu”, “lokma boğazıma dizildi”, “içim yandı” gibi deyimler halk arasında boşuna doğmamıştır. Bu ifadeler, bedensel-duygusal bağlantının dildeki yansımalarıdır. Birçok danışanda mideyle ilgili kronik sorunların arkasında bastırılmış kızgınlıklar, ifade edilmemiş hayal kırıklıkları, affedilemeyen olaylar ve suçluluk duyguları olduğu görülür.
İşte burada bilinçaltı terapileri ile birlikte uygulanan enerji çalışmaları – özellikle bioenerji – devreye girer. Bioenerji terapisi, vücuttaki enerji akışını düzenlerken aynı zamanda travmanın bıraktığı titreşimsel izleri de dönüştürmeye yardımcı olur. Bu iki yaklaşım bir arada uygulandığında, hem zihinsel farkındalık hem de hücresel düzeyde bir rahatlama sağlanır. Danışan, sadece düşünsel bir farkındalık yaşamaz; duygusal olarak serbest kalır, enerji düzeyinde hafifler, fiziksel olarak da rahatlama hisseder.
Bu yöntemler sihir değildir; ama bedenin, zihnin ve ruhun birlikte çalıştığı bir denge sürecidir. Ve bazen en güçlü iyileşme, birinin size “haklısın, bu sana ağır gelmiş olabilir” demesiyle başlar. Çünkü insan sadece semptomlarını değil, o semptomun altında taşıdığı duyguyu da anlaşılmak ister. Empati, bu sürecin görünmez ilacıdır.
Tıbbın açıklayamadığı kronik ağrılar ya da süreğen mide rahatsızlıkları, mutlaka daha derin bir yerden bize sesleniyor olabilir. Bu ses, geçmişten gelen bir duygunun, bastırılmış bir hatıranın, ifade edilmemiş bir yükün yankısıdır. Bilinçaltı çalışmaları ve regresyon terapileri, bu yankıyı duyabilmek ve dönüştürebilmek için güçlü birer araçtır. Ve şifa, çoğu zaman anlaşılmakla başlar.
Çünkü beden unutmaz. Ama biz hatırladıkça, beden iyileşmeye başlar.