Ahlak çökerse, gelecek biter
Bir toplumu ayakta tutan en önemli değerlerden biri ahlaktır.
Bir toplumu ayakta tutan en önemli değerlerden biri ahlaktır. Ne kanunlar, ne siyaset, ne de ekonomik refah, ahlaki çöküşün önüne geçebilir. Eğer bir toplumda yalan, hırsızlık, iftira, rüşvet, arsızlık normalleşmişse, o toplumda geleceğe dair umut da tükenmiş demektir.
İsveçli aktris Ingrid Bergman’a sormuşlar: “Dünya nasıl kurtulacak?“
Cevabı kısa ve öz: “Utanç” Çünkü utanmak, insanın vicdanla yüzleşmesini sağlar. Başını eğebilen, yüzü kızaran, hatasını kabul eden insanlar varsa, orada umut da vardır. Ancak arsızlık ve pişkinlik norm haline geldiyse, geriye çürümüş bir düzen kalır.
Utanmak, ahlakın muhafızıdır
Utanma duygusu, bireyin doğru ve yanlış arasındaki sınırı belirlemesini sağlar. Ancak günümüz toplumunda utanma duygusu neredeyse kaybolmuş durumda.
Yalan söyleyen utanmıyor.
Haksız kazanç sağlayan utanmıyor.
Kamu malını çalan utanmıyor.
İnsanları dolandıran, kul hakkı yiyen utanmıyor.
İşini kötü yapan, aldığı maaşı hak etmeyen utanmıyor.
Tam tersine, yüzsüzlük ve arsızlık ödüllendiriliyor. Dürüst insanlar aptal yerine konuyor, yalan söyleyenler en kurnaz kabul ediliyor.
Ahlak yoksa yasalar yeterli olur mu?
Bir toplumda ahlak çökmüşse, yasalar ne kadar sert olursa olsun suç engellenemez. Çünkü vicdanı olmayan insan, yasaları da kendi lehine eğip bükmeyi bilir. Eğer yönetenler ahlaksızsa, kanunlar da bir tiyatrodan ibaret olur.
Kuralların işlemesi için insanların önce kendi içlerinde adil olması gerekir. Vicdan mekanizması yoksa, denetim ve cezalar da bir işe yaramaz. İşte bu yüzden utanma duygusu kaybolduğunda, adalet de çökmeye başlar.
Bugün neredeyiz?
Bugün toplum olarak geldiğimiz noktaya bakınca, belki de en büyük sorunumuz ahlaki çöküştür.
Bir insanın yalan söylediği ispatlandığında bile hiçbir şey olmuyor.
Haksız kazanç sağlayanlar, servetleriyle övünüyor.
Vicdansızlık, açgözlülük, bencillik sıradan hale geldi.
Kul hakkı yemek olağanlaştı, fakirin feryadı duyulmaz oldu.
Eskiden ayıp sayılan şeyler, bugün övünülecek bir meziyet gibi sunuluyor. “Herkes yapıyor” bahanesiyle yanlışlar normalleştiriliyor. Halbuki herkesin yapıyor olması, bir şeyi doğru kılmaz.
Ne yapmalı?
Dünyayı, yasalar ya da büyük sistemler değil, utanabilen insanlar kurtaracak.
İnsanlar yalan söylemekten utanmalı.
Haksız kazançtan utanmalı.
Başkasının hakkını yemekten utanmalı.
İşini kötü yapmaktan utanmalı.
Kendi menfaati için başkalarına zarar vermekten utanmalı.
Bir toplumda eğer insanlar hata yaptıklarında başlarını öne eğebiliyorsa, yüzleri kızarıyorsa, özür dilemeyi biliyorsa, orada umut vardır. Ama eğer arsızlık, pişkinlik, vicdansızlık sıradanlaşmışsa, o toplum için çöküş kaçınılmazdır.
Demek ki kurtuluş, önce insanın kendisini sorgulamasıyla başlayacak. Başkasını suçlamak yerine, her birey önce kendine şu soruyu sormalı: Ben ne kadar ahlaklıyım?
Utanabilen insanlar oldukça, toplumun geleceği de var demektir. Ama eğer utanma duygusu tamamen kaybolursa, geriye hiçbir şey kalmaz.