Carnivore diyetin arkasındaki bilimsel gerçekler
Carnivore diyet, temelde çok az çalışılmış bir ketojenik diyet biçimidir.
Son yıllarda popülerleşen diyet türlerinden biri olan “Carnivore Diyeti” sadece hayvansal ürünlerin tüketildiği bir beslenme şekli olarak tanımlanabilir. Et, balık, yumurta ve süt ürünleri gibi gıdaları içeren bu diyet; sebze, meyve, tahıl ve kurubaklagiller gibi bitkisel kaynaklı gıdaları tamamen dışlar. Bu sebeple bazen ‘’sıfır karbonhidrat’’ diyeti olarak da adlandırılır. Peki, bu diyet ne kadar sağlıklı? Bilimsel veriler bize ne söylüyor?
Carnivore diyet, temelde çok az çalışılmış bir ketojenik diyet biçimidir. Tipik bir ketojenik diyette günlük kalori alımının yaklaşık %70 ila %75’inin yağdan, %20’sinin proteinden ve en fazla %10’unun karbonhidratlardan gelmesi gerekmektedir. Yüksek yağ ve düşük karbonhidrat alımına dayanarak vücudu ketozise sokmayı hedefleyen bu diyet, aslında tamamen yeni bir yaklaşım değildir. Atkins, Dukan ve Paleo gibi geçmişte popüler olmuş düşük karbonhidratlı ve yüksek proteinli diyetler, benzer şekilde ketojenik prensiplere dayanmaktadır. Ancak Carnivore diyet, bu “atalarına” göre çok daha katı bir yaklaşım benimsemektedir. Örneğin, Atkins diyeti karbonhidrat alımını aşamalı olarak artırma esnekliği sunarken, Paleo diyeti meyve ve sebze gibi doğal kaynaklara yer verir. Carnivore diyeti ise bu esnekliği tamamen ortadan kaldırarak katı bir hayvansal gıda temelli diyet modeli sunar.
Bu katı yaklaşım, özellikle lif ve mikro besin ögesi yetersizlikleriyle ilişkili potansiyel sağlık risklerini artırabilir. Carnivore diyet, bağırsak sağlığı için önemli olan diyet liflerini içermez. Diyet lifinin yokluğu, bağırsak mikrobiyotasında dengesizliklere yol açabilir ve bağırsak hareketlerini olumsuz etkileyebilir. Ayrıca bu diyet; C vitamini, E vitamini, magnezyum ve potasyum gibi bitkisel kaynaklardan alınan temel mikro besin ögelerinden de yoksundur. Aynı zamanda yüksek doymuş yağ ve protein içermektedir. Bu sebeple bu diyetin kardiyovasküler hastalık riskinin artışı, LDL kolesterol seviyelerinde yükselme ve lif eksikliğine bağlı kabızlık gibi sağlık sorunlarıyla ilişkili olabileceğini söylemek mümkündür. Ketojenik diyetleri ve özellikle carnivore diyeti hakkındaki diğer uzun vadeli endişeler arasında böbrek taşı, gut hastalığı ve osteoporoz riskinin artması yer alır. Ayrıca carnivore diyetle ilişkili çok yüksek protein alımı, böbrek fonksiyonunun bozulmasına yol açabilir.
Carnivore diyeti, özellikle kilo kaybı ve otoimmün hastalık belirtilerini azaltma vaatleri dikkat çekse de bu alandaki bilimsel çalışmalar sınırlı ve bu diyetlerin uzun vadeli etkileri belirsizdir. Bazı kısa vadeli çalışmalar, hayvansal protein ve yağ ağırlıklı beslenmenin kilo kaybını destekleyebileceğini ve iştahı azaltabileceğini göstermiştir.
Hayvansal kaynaklara dayalı diyetler genellikle yüksek protein ve doymuş yağ içeriğiyle enerji alımını düzenleyerek kısa vadede kilo kaybını destekleyebilir. Ancak, bu diyetler diyet lifi, antioksidanlar ve fitokimyasallar gibi bitkisel besinlerde bulunan sağlığı olumlu etkileyen bileşenlerden yoksundur. Bitki bazlı diyetler ise düşük enerji içeriği ve zengin besin ögesi içeriği sayesinde uzun vadede kronik hastalık riskini azaltmada etkili bulunmuştur. Özellikle Akdeniz diyeti, zeytinyağı, sebze, meyve, tam tahıl, kurubaklagiller ve balık tüketimine dayalı dengeli yapısıyla, kalp-damar sağlığı, inflamasyonun azaltılması ve bağırsak mikrobiyotasının bütünlüğünün korunması açısından en sağlıklı diyet modellerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, sürdürülebilirlik ve sağlık yararları göz önüne alındığında, Akdeniz diyeti hayvansal ağırlıklı diyetlere kıyasla daha dengeli ve koruyucu bir yaklaşım sunmaktadır.
Sonuç olarak, ketojenik diyetler vücudu yağ yakmaya yönlendirerek kısa vadede etkili bir kilo verme sağlayabilmesine rağmen mutlaka uzman kontrolünde ve kısa süreli uygulanmalıdır. Ancak sağlık üzerindeki potansiyel riskleri nedeniyle bir ketojenik diyet türü olan carnivore diyetinin kullanılmasını kesinlikle önermiyorum.