Tarihin tekerrürü ve bugünkü feryadı
Yüz yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinde, bir dönemin son bulduğuna tanıklık ettik.
Yüz yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinde, bir dönemin son bulduğuna tanıklık ettik. Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle, hem siyasi hem de toplumsal hayatın seyrinin değişeceği bir süreç başladı. O gün, Abdülhamid’in gitmesini isteyenler; hem din adamları, hem ateistler, hem masonlar, hem de etnik ve dini gruplardan gelen çeteciler, aynı amaca hizmet ettiler. Abdülhamid’in gitmesiyle, yalnızca bir padişah değil, bütün bir imparatorluk da yıkılmaya doğru yol aldı. Hangi gözle bakarsak bakalım, bu tarihi dönüm noktası, büyük acılar ve trajedilerle dolu bir sürecin başlangıcını simgeliyordu.
Peki, bu tarih tekerrür mü ediyor? Bugün, karşılaştığımız siyasi manzara ile yüz yıl önceki durumu birbirinden ayıran ne var? Bir zamanlar, Abdülhamid’in gitmesi için tek ses olmuş olanlar, bugün Erdoğan’ı göndermek için aynı koalisyonu oluşturmuş gibi görünmüyorlar mı? Dini hassasiyetleri, etnik ve ideolojik farklılıkları bir kenara bırakıp, sadece şahsi öfkelerle hareket edenler, yine ülkelerine büyük bedeller ödetmeye doğru ilerliyorlar.
Yüz yıl önceki o büyük hatayı anlamadan, bu kez aynı yolun yolcusu olmak, vicdanen kabul edilemez. O dönemin muhalefeti, salt bir öfke ve nefretle Osmanlı İmparatorluğu’nu paramparça etti. Bugün de aynı şekilde, politikada farklı görüşlerin temsilcisi olanlar, aynı hedefe yönelmiş gibi bir araya geliyorlar. Ancak bu kez, sadece bir lideri yıkmakla kalmayacaklar; belki de tüm bir ülkenin temellerine zarar verecekler.
Unutmayalım ki, “Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun” diyenler, sonunda her şeyin kaybolduğunu, acının ve gözyaşının hüküm sürdüğünü gördüler. Elmalılı Hamdi Yazır’ın, “Hayatımda bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim” sözleri, tarihten ibret almanın ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor. O büyük hata bir kez yapıldı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu geldi. Bugün, aynı tekrarı yapmaktan kaçınmalıyız.
Çanakkale’de, Yemen’de, Balkanlar’da ve her bir cephede vatan evlatları canlarını verdi. Peki, o bedelleri kimse unutacak mı? 100 yıl sonra, bizim de bu ülkenin geleceğine yönelik rolümüz tarih kitaplarında nasıl yazılacak? ABD, İngiltere ve Almanya’nın çıkarları için çalışanlar, Türkiye’nin geçmişinde nasıl anılacak? Bunu düşünmek, hepimizin vicdani sorumluluğudur.
Erdoğan’ın iktidara gelişinden sonra, Türkiye’nin pek çok alanda büyük bir değişim ve yükseliş yaşadığına şahit olduk. Bugün, yine aynı şer cephesinin varlığına dikkat çekmek, bu oyunun bir parçası olmamak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Geleceğe dair umutlarımızı ve hedeflerimizi kaybetmemek için, geçmişin hatalarından ders almalı ve bu hataları tekrar etmeyerek, ülkemizi daha aydınlık bir geleceğe taşımak için çabalarımıza devam etmeliyiz.
Elmalılı Hamdi Yazır’ın pişmanlık dolu sözleri, bize geçmişin hatalarına bakarak doğruyu bulmamız gerektiğini öğretiyor. Bugün de, aynı vicdan azabını yaşamamak için, bu büyük hatanın tekerrür etmesine izin vermemeliyiz. Türkiye’nin temelleri, geçmişte olduğu gibi iç kargaşalarla değil, birleştirici bir güçle yükselmelidir.
Erdoğan da bir gün gidecektir. Ancak, sonrası ne olacak? Hep birlikte, bu sorunun cevabını, sadece Türkiye’nin değil, tüm insanlığın huzuru için aramalıyız.