Diktatörlük masalları ve gerçekler
Son yıllarda dünya siyaseti, ideolojik önyargıların ve ahlaki çelişkilerin sahnesi haline geldi.
Son yıllarda dünya siyaseti, ideolojik önyargıların ve ahlaki çelişkilerin sahnesi haline geldi. Bir yanda halkını katleden, kimyasal silahlar kullanan, milyonları yerinden yurdundan eden bir rejim için “demokrat” denirken, diğer yanda 22 yıldır halkın oylarıyla seçilen bir lidere “diktatör” yaftası yapıştırılıyor. Peki, bu çelişkiler sadece bir algı oyunundan mı ibaret? Yoksa daha derin bir zihniyet probleminin yansıması mı?
Türkiye’nin Suriye politikası, bu çarpıklığın en net görüldüğü alanlardan biri. Esad rejiminin halka yönelik işlediği sayısız savaş suçuna rağmen, sözde demokratik çevreler Esad’ı yüceltmekte bir beis görmedi. Hatta yıllarca “Türkiye, Esad ile masaya oturmalı” diyenler, Türkiye’nin sahada kazandığı başarıları küçümseyip Suriye’nin bölünmesinden YPG ve El Kaide’yi Türkiye’nin komşuları olarak gösterme çabasına girişti. Oysa Türkiye, son 10 yılda bu terör örgütlerini sınırlarından uzak tutmak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak için büyük bedeller ödedi, tarihi operasyonlara imza attı. Amaç belliydi: Türkiye’yi hem sahada hem masada zayıflatmak.
Ne yazık ki, bazı çevrelerin asıl rahatsızlığı Esad’ın yaptıkları değil, Erdoğan’ın başardıklarıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Esad ile aynı kaderi paylaşmakla itham edenler, onun halk desteğiyle tarih yazmasını sindiremedi. Koltuğunu korumak için halkını katleden Esad’ı görmezden gelip, Türkiye’de seçimle iş başına gelen bir lidere “diktatör” demek, kendi çarpık ideolojilerini aklamaktan başka bir şey değildir.
Daha önce aynı zihniyet, Fidel Castro için de benzer güzellemeler yaptı. Batista döneminden kalanları kurşuna dizdiren, muhalifleri hapse atan, ülkesini Sovyet yardımlarına ve Venezuela’nın petrol desteğine bağımlı hale getiren Castro’yu “kahraman” ilan ettiler. Halkına sandık koymayan, ifade özgürlüğünü baskılayan bir lider, onların gözünde demokrat oldu. Ancak Türkiye’deki halk iradesiyle iş başına gelen bir lider, onlar için “diktatör” olmaktan kurtulamadı. Bu ne büyük bir ikiyüzlülük!
Bugün geldiğimiz noktada, bu çelişkili söylemler ve ideolojik manipülasyonlar inandırıcılığını tamamen yitirdi. Türkiye, sınırlarını terör örgütlerinden korumak, mazlumların hakkını savunmak ve bölgesel barışı tesis etmek adına büyük bir mücadele verdi ve bu mücadelede kazanan taraf oldu. Bu yalın gerçek, ideolojik körlüğün ötesinde herkesin görebileceği bir başarıdır.
Kendi halkına zulmeden diktatörlerin arkasında duranların, Türkiye’nin başarılarını küçümseyerek moral bozmaya çalışması artık nafiledir. Tarih, kimlerin halkını sattığını, kimlerin ise halkı için savaştığını açıkça yazacaktır. Gerçekler, hikayelere galip geldi.
Türkiye’nin bu başarısı, sadece bugünün değil, geleceğin tarihine de altın harflerle kazınacak. Gerisi hikaye…