İranın suriyedeki stratejisinin çöküşü: Suriye’de yeni dönem
Suriye iç savaşının ardından Ortadoğu’da en büyük kaybedenlerden biri hiç şüphesiz İran’dır.
Suriye iç savaşının ardından Ortadoğu‘da en büyük kaybedenlerden biri hiç şüphesiz İran’dır. Akdeniz’e çıkış için küçük Şii gruplarla Sünni İslam’ın sosyolojik bütünlüğünü parçalama stratejisi, Suriye’deki sosyolojik gerçeklik karşısında çökmüştür. Suriye halkının %85’inin Sünni olması, İran’ın Nusayri azınlığa dayalı stratejisini geçersiz kılmış, Sünni Arap sosyolojisi galip gelmiştir.
İran‘ın, azınlık üzerinden bölgede kalıcı bir hâkimiyet kurma hedefi, doğrudan bu sosyolojik gerçeklikle ters düşmüştür. İnsan ve sosyoloji, tarihin her döneminde stratejilerin temel taşı olmuştur. Hukuk, sosyolojiden doğar; adalet, toplumun doğal yapısına dayanır. Ancak İran’ın, Suriye’nin %15’lik azınlığına dayanan stratejisi, doğal hukuka aykırı bir zorlamaydı. Bu zorlamanın sonucu olarak, yıllardır çoğunluğu yok sayan yönetim modeli çökmüş, sosyolojik denge yerini bulmuş ve yönetim tabanı olması gerektiği gibi Sünni çoğunluğa geçmiştir.
İran kadar kaybeden bir diğer aktör ise İsrail’dir. İsrail Savunma Bakanlığı’nın “azınlık Kürtler bizim dostumuzdur, onlarla birlikteyiz” stratejisi de aynı şekilde çökmüştür. PYD adı altında Suriye’de devletleşme hayaliyle yapılandırılmaya çalışılan yapının bu hedefe ulaşması mümkün olmamıştır. Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde devletleşme rüyası da sona ermiştir.
Bu tablo, sosyolojinin ne kadar güçlü ve belirleyici bir unsur olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Stratejiler, halkın yapısını, tarihsel ve kültürel dinamiklerini yok sayarak başarıya ulaşamaz. Güç, silah ya da dış destek, toplumun sosyolojik gerçekliğini değiştiremez. Bugün Ortadoğu’da, baskı ve zorlamaya dayanan stratejilerin çöktüğü; tabii sosyolojinin ve çoğunluğun iradesinin kazandığı bir döneme şahitlik ediyoruz.
Mevlana’nın şu sözleri bu durumu çok iyi özetliyor: “Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” İran ve İsrail, azınlıklar üzerinden halkı parçalamaya çalışmak yerine, çoğunluğun doğal haklarına saygı göstererek Ortadoğu’da kalıcı barışa katkı sunabilirlerdi. Ancak tarih, zorlamayla değil, halkın doğal iradesiyle yazılır. Suriye’de olduğu gibi…