Şiddetin cinsiyeti olmaz, şiddet suçtur, suç işleyenlerin cezası ağırlaştırılmalıdır
Kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya, hayvana ya da doğaya fark etmez; şiddet her haliyle suçtur!
Cinsiyetçilik suçtur. Şiddetin kadını erkeği yoktur; Şiddette ayrımcılık olmaz! kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya, insana, şiddet değil nezaket yakışır.
Şiddet… Hayatın hiçbir anında mazur görülemeyecek, haklı bir sebebe dayandırılamayacak bir insanlık ayıbıdır. Kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya, hayvana ya da doğaya fark etmez; şiddet her haliyle suçtur! Ancak ne acıdır ki, bugün toplum olarak her geçen gün daha derin yaralar alıyoruz. Aileler perişan, yuvalar dağılıyor. Peki, nasıl geldik bu noktaya?
Şiddet, cehaletin, öfkenin ve sevgisizliğin ortak bir ürünüdür. Eğitim sisteminden aile yapısına, bireylerin duygusal gelişiminden ekonomik sıkıntılara kadar birçok faktör bu karanlık döngüyü besliyor. Ama en büyük sorun, şiddetin zamanla bir “norm” haline gelmesidir. Sokakta bir kavga gördüğümüzde, “Bize ne?” diyerek kafamızı çevirdiğimiz gün, toplumsal vicdanımızın öldüğü gündür.
Şiddetin cinsiyeti yoktur. Ne “kadın dayağı” ne de “erkek şiddeti” diye bir ayrım yapılabilir. Şiddet, bir insanın diğerine uyguladığı fiziksel ya da psikolojik bir zulümdür. Ancak ne yazık ki, ceza sistemi bu konuda hâlâ yetersiz. “İyi hal indirimi”, “tahrik indirimi” gibi saçmalıklarla failler adeta ödüllendirilirken, mağdurlar yalnızlığa mahkûm ediliyor.
Bu kadar acı bir tablo içinde şunu sormalıyız: “Biz nerede hata yaptık?”
Aile yapılarımız neden çatırdıyor?
Sevgiyi ve saygıyı neden kaybettik?
Öfke kontrolü eğitimi neden sadece bir tabela süsü oldu?
Cezalar ağırlaştırılmalıdır! Ama yalnızca cezayı artırmak çözüm değildir. Asıl çözüm, sevgi ve merhamet tohumlarını yeniden ekmekte, çocuklarımızı empati yapmayı bilen bireyler olarak yetiştirmekte yatıyor. Aile içi eğitimle başlayan bu süreç, okulda pekişmeli ve toplumda değer bulmalıdır.
Yunus Emre’nin dediği gibi; “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.” Ama sevgiyle değil, nefretle büyütülen bir nesil yetiştiriyoruz. Onların şiddeti bir çözüm, bağırmayı bir iletişim dili, vurmayı bir hak olarak görmelerine bizler zemin hazırlıyoruz.
Bu gidişatı durduramazsak, aileler yok olur, toplum çürür. Artık uyanmalıyız! Şiddetin olduğu yerde adalet, huzur ve mutluluk yeşermez. Gelin, şiddeti önce zihinlerimizden sonra hayatlarımızdan silelim. Unutmayın, şiddetin bahanesi olmaz; sadece utancı olur.