Kendini yontmayı beceremeyenler, hep başkalarının dallarına laf edenlerdir
Sevdiklerimizde kusur aramak yerine kendimizde kusur ararsak dünyanın tadını daha güzel alırız.
Sevdiklerinizde kusur aramak yerine artı ve eksileri ile, iyi veya kötüsü ile, oldukları gibi kabul etmeli insan. Bunu uygulamadıkça öğrenmedikçe sevmenin tadına varamaz insan.
Bu düşünceyle yaşamayan kimseden sevmeyi ve sevilmeyi beklemesin. Yoksa sevmenin lezzetine varamayacak eleştirmekten sevmeye vakit bulamayacaksınız.
Kendini yontmayı beceremeyenler, hep başkalarının dallarına laf edenlerdir.
Sevdiklerimizde kusur aramak yerine kendimizde kusur ararsak dünyanın tadını daha güzel alırız,
Sözcüklerle kafaları da karıştırmamış oluruz. Bazen bir satıra, bir şiire, sığdıramayacak kadar, doludur gönül arşivimizdeki sözcükler.
Her insanın mutlaka bir kusuru vardır. Bu nedenle kusursuz insan aramak son derece normaldir, ama bulmak akıl karı değildir. Aynaya dönüp bakmadan aynadaki sureti tanımak imkansız. Yoksa “armudun sapı, üzümün çöpü” var diyerek kendi hatalarımızı, kusurlarımızı görmez, hep başkalarında kusur ararız.
Onun için bir çok bilge insan ve maneviyat kusur görenindir diyor. Bizim inanış ve maneviyatımız asıl kusurun, kusur sahibinde değil, onu görene ait olduğu belirtilmiştir.
Ben henüz kusursuz bir insanla karşılaşmadım. Karşılaşmamda imkânsız. İnsanda bir kusur deposudur her zaman her vakit ve her yaşta hatalı, kusurlu, duruma düşebiliriz. En kusursuzlar bile bir kusur taşır. Ama ben kusurlarımızla kusursuz olduğumuza inanıyorum.
Zayıf yanlarımız olabilir, zaaflarımız olabilir, hatalarımız olabilir, son yolculuğumuz sırasında üzerinde çalışmamız gereken bir şeyimiz olmazdı. İnsanlar için kusurlu olalım ama yaradan için kusursuz olalım.
Bir Çin atasözü kusurla ilgili şöyle der; Dünyada kusursuz iki insan vardır: biri ölmüştür, diğeri de doğmamıştır.
Bizi biz eden kendi kusurlarımızdır.